Paris’te EHESS ve EPHE bünyesinde düşünce tarihi çalışmalarında doktora adayıdır.
Hannah Arendt, totaliter rejimlerin istediği ideal yurttaşı, olgu ile kurgu, doğru ile yanlış arasındaki ayrımın artık farkında olmayan kişi olarak tanımlar. Arendt’in bu yerinde tespiti, günümüz toplumlarını yorumlarken gerçeğin izinde yol almak isteyen biz sosyal bilimcilerin omuzlarına tarihî bir sorumluluk yüklemektedir. Bu sebeptendir ki, temel kavramların içini boşaltmaya ve manipülasyona yönelik tüm popülist çabalara karşı bir duruş olarak bu yazıyı kaleme almak istedim. Sözü geçen kavramların tarihsel gerçekliğiyle ortaya konmasına bir katkı sağlamayı temenni ediyorum.
Boğaziçi Üniversitesi Tarih ve Siyaset Bilimi bölümlerinde öğrencidir.
İnsanlık doğuşundan beri dört eylemi kesintisiz gerçekleştirmiştir: Nefes almak, uyumak, üremek ve yemek yemek. Konuşmaya, yazmaya, yürümeye bile oldukça geç başlayan insan hayatını sürdürebilmek için nefes almış, dinlenmek için uyumuş, yeni nesiller üretebilmek için sevişmiş ve hayatta kalabilmek için yemiştir. Bu dört eylemden yemek, bizi tarihte geriye götürebilen ender olgulardan biridir. Çünkü insan, yiyebileceği yemeklerin olduğu coğrafyalarda yaşamış, bu bölgelerde tarım yapmış, keşfettiği yeni yerlere hem eski dünyasından tohumlar götürmüş hem de yeni yiyecek maddeleriyle tanışmıştır. Bu yüzden denebilir ki insanların yediği yemeklerden geçmişte neler yaşandığına dair ipucu çıkarılabilir.
Kaliforniya Üniversitesi Irvine Kampüsü Tarih Bölümü’nde doktora öğrencisidir.
Sovyet Azerbaycanı’nın ilk lideri ve Kafkas Bolşeviklerinin önde gelen ismi Neriman Nerimanov (1870-1925), Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü koruma hususunda önemli bir rol oynadı. Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Halk Komiserliği, bir başka ifadeyle Başbakanlığı görevini yürüttüğü süreçte (1920-1922) Nahçıvan ve Dağlık Karabağ’ın ülke sınırları içerisinde kalmasını sağladı. Öğretmenlikten hekimliğe uzanan hayatı İran (1906-1911) ve Rus devrimlerinin (1905 ve 1917) gölgesinde geçti.
Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencisidir.
2000’lerin başında televizyonda sık sık görüp izlediğim filmlerden biri de Zübük’tü. Filmde 68 plakalı araçlar kullanıldığı için hikâyenin geçtiği Gülören’in Aksaray’da olduğunu sanmıştım. Tabii bu yanılgım çok uzun sürmedi. Son zamanlarda Zübük filmini ne televizyonlarda görebiliyoruz ne de internette filmin düzgün bir kopyasını bulabiliyoruz. Fakat kitabı okumak isteyenler için Zübük romanını internetten veya bir kitapçıdan temin etmek çok kolay. Yaklaşık altmış sene önce yazılan bu roman geçen zaman içinde hem bir külte dönüştü hem de yeni bir kavram olarak dilimize yerleşti.
Koç Üniversitesi Tarih Bölümü doktora öğrencisidir.
Yarının Kültürü ailesi olarak sizlerin de gayet iyi bildiği şekilde yayımladığımız ilk yazı, 31 Aralık 2021 tarihindeydi. Sitemizin giriş yazısını, niyetlerimizi ve öykümüzü benim kalemimden okudunuz. O günden bugüne tam tamına bir yılı geride bıraktık. Geride bıraktığımız bu sürede, daha başlar başlamaz çok önemli bir krizle baş başa kaldık: On dört günde bir yazı yayımlanacağı yıllık olarak planlanmış, yazarlarla görüşülmüş ve yola çıkılmıştı. On dört günde bir yayımlanan yazılarla sitenin geri kalan günlerde âtıl kalacağı eleştirisi haklı bir itirazdı ve bizi yeniden yönlendirdi. Şubat 2022 itibariyle her ay haftalık düzenle ilerlemeye çalıştık. Yüksel Gölpınarlı röportajımızı da Şubat 2022’de yayımlayarak Türk kültür hayatına reverans yapmamız çok kıymetliydi. Türkan Şoray röportajımız da yine Türk sinemasına gösterdiğimiz saygıyı ifade ediyordu.
Yıllık programımızı takip ederken çerçeveyi geniş tutmaya çalıştık. İstanbul temasıyla kıymetli büyüğümüz Gavsi (Bayraktar) Bey’in hâtıralarına yer verdik. Politik gündemin nabzını tuttuk: Rusya-Ukrayna Savaşı’nın deniz ticaretine etkisini kıymetli bir yazıyla ilan ettik, Kıbrıs’ı da gündemimize aldık. Angela Merkel sonrası Alman politikasını Emrah (Aslan) Bey’in değerlendirmeleriyle sizlerle buluşturduk. Sâbık İngiliz Kraliçesi II. Elizabeth’in vefatına yetiştik; Kutay Yavuz dostumuz fotoğraflarını ve düşüncelerini bizle paylaştı. Bir hafta içerisinde hızla yazının yazılması, editör arkadaşımızın düzenlemesi ve yayına hazırlamasıyla en hızlı yazılarımızdan biriydi. Altı çizilmesi gereken diğer bir çerçeve de hiç şüphesiz Japonya idi. Japonya politikası tarihsel arka planlarıyla incelendi kıymetli yazarlarımızca. Gezi yazılarımızın sayısı çok olmasa da bu alanda da kıymetli yazılar yayımlandı. Ceren Turna Fide’nin İsviçre yazısı ve Ece Uğuz’un Edinburgh yazısı ilk aklımıza gelenler… Bugünkü Türkiye şartlarında, oralardan Türk gençliğinin nefesini duymamız bizi iyileştirdi. Bahsetmek istediğim son nokta da ulusal bayramlarımız oldu. M. Kemal Atatürk’ün vizyonunu her daim zihinlerimizde taşıyan, her adımımızda ona minnet duygusuyla hareket eden Türk gençliği olarak ulusal bayramlarımıza özel bir önem gösterdik ve birbirinden kıymetli yazılar yayımladık. Nedense artık üzerinde pek durulmayan ama T.C. Anayasası’nın âmir hükmü laiklik, sekülarizm ve devlet dini meselesi, Selçuk Erenerol dostumuzca yazıldı. 30 Ağustos’ta, Büyük Taarruz’un yüzüncü yılında, Doğukan Oruç arkadaşımız genel çerçeveyle bu kıymetli günü değerlendirdi. 29 Ekim’de de Türk gençliğinin gür sesini Gaye Naz (Özyol) Hanım’ın sesiyle bir kez daha duyduk.
Muratcan Zorcu tarafından yapılan kolaj çalışması.
Eksiklerimize gelirsek… En başta tercüme meselesine değinmek isteriz. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın yıla damga vurduğu 2022’de, Ukrayna konulu bir İngilizce yazıyı Batuhan Aksu arkadaşımız özenle Türkçemize kazandırdı. Keşke bunun gibi onlarca yazıyı dilimize kazandırabilecek kıymetli bir ekibi kurabilseydik. İlk eksiğimiz bizce burası. İran’da Mahsa Amini’nin katledilmesi sonrası meydana gelen gösterilere kolumuz yetişmedi. İçeride olanları yansıtan bir İran yazısı yayımlayabilirdik, planlarımız aksadı. Arkeoloji yazı yayınlama maceramız keza aynı minvalde değerlendirilmeli. Arkeoloji yazısı yazmak isteyen insanlar çıksa da süreçler bir şekilde tamamlanmadı. Türkiye’nin özelindeyse düzensiz göçler, kadın, toplumsal cinsiyet, spor eksik kaldığımız, kolumuzun yetişemediği kısımlar oldu. Meslekî deformasyon olarak yorumlanabilecek, tarih içeriklerinin biraz fazla olmasıysa 2023 içerisinde çözeceğimiz bir mesele, hiç merak etmeyin. Bugünü Miras Edenler olarak bu eksiklikleri de belirtmek isteriz. Önümüzdeki yıl, yine eksikliklerimiz olacak ama bunlardan bahsedilmesi bile Yarının Kültürü’nü inşa ederken birer tuğla olacaktır.
Yazıyı tamamlarken teşekkürlerden önce 2023 yılında devam edeceğimizin müjdesini tekrar vermek isterim. Belli bir düzene kavuşan Yarının Kültürü, bugünlerde yazılacak, yarınlarda paylaşılacaktır. En büyük umudumuz, yıllardır hep aynı fasit daire içerisinde dönüp duran politik dünyanın, daha renkli, daha kaliteli bir yere evrilmesi ve bu dönüşümün başta Türk halkı olmak üzere Türk politik dünyasına da etki etmesidir. Teşekkürlere gelince, bizi var eden tüm yazarlarımıza çok teşekkür ediyoruz. Birçok yazarımızın ciddiyetini son teslim tarihlerine gösterdikleri uyumdan anladık. Bunun için tüm yazarlarımıza siz değerli okuyucularımızın önünde teşekkür ediyorum. Bu teşekkürü pek tabii, editörümüz Nazlı E. Albayrak takip edecek. Yazarlığa ilk adımlarını atanlardan yıllardır profesyonel olarak içerik üretenlere kadar geniş yazar kitlemizin yazılarını düzelten kıymetli mesai arkadaşıma teşekkür ediyorum. Hem yazıların kalitesi konusunda değerli fikirleri, hem de Yarının Kültürü için ne zaman karmaşık bir zihne düşsem zihnimi berraklaştıran tavsiyeleriyle bir yılı başarıyla geride bıraktık. Sonrasında da sitemizin amblemini kullanmaya devam etmemize izin veren arkadaşımızdan, içerik için kıymetli fikirlerini devamlı olarak paylaşan sitemizin teşekkür listesindeki arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
2023’te de her Cuma Yarının Kültürü’ne bekleniyorsunuz.
Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü öğrencisidir.
Bu yazıya başlarken evvela şunu belirtmek istiyorum: Kimlik, sabit bir şey değildir. Bireyin hayatında olduğu gibi toplumun hayatı da sürekli bir kimlik evrimine şahit olur. Biz bir toplumun kimliğini teşhis ve tahlil etmek istediğimiz zaman onu belirli bir zaman aralığında dondururuz ki işimiz kolaylaşsın. Bu zaman aralığı, araştırmacının merakı ve kabiliyetine göre değişir. Seçilen aralık ne kadar geniş bir aralık olursa olsun kimliğin araştırılması, belirli dönemlerin fotoğraflarıyla yapılır. Tarihçi, ilk ve son fotoğrafı seçtikten sonra arada bahsetmeye değer bulduğu, önemli gördüğü fotoğraflarla arayı doldurur ve bu fotoğraflar üzerinden kimliği açıklamaya başlar.
Göktürklere ait efsaneler kendi yazıtlarında, Çin kaynaklarında ve bir Tibetçe belgede kayıtlıdır. Bunların arasında sayıca en çok ve en ayrıntılı anlatıları barındıran grup ise Çin kaynaklarıdır. Göktürklerin Doğu Türkistan ve Güney Altaylar sahasında neredeyse bütünüyle imha edildikten sonra mucizevî bir şekilde kurttan türediklerini anlatan Göktürk köken efsanesi, Göktürkler hakkında bilgi veren Çin kaynaklarından Zhoushu (derlenişi 629), Suishu (636), Beishi (659), Tongdian (801) ve Wenxian Tongkao’daki (1317) Türk Bölümleri ile Cefu Yuangui’de (1013) bulunmaktadır. Göktürk yazıtlarında ise bu efsane yer almamaktadır. Aslında Çin kaynaklarındaki metinler karşılaştırıldığında bu efsanenin iki ana varyasyonu olduğu, bunların Zhoushu ve Suishu’da kayıtlı oldukları, diğer kaynakların (Beishi, Tongdian, Cefu Yuangui ve Wenxian Tongkao) ise bu iki ana varyasyonu kopyaladıkları, birbirleriyle bütünleştirdikleri ve bazı yerlerde özetledikleri görülmektedir. Bütün kaynaklar karşılaştırıldığında, Göktürklerin kurttan türeyiş efsanesinin ortak anlatısı şu şekildedir:
Akdeniz ve Hamburg Üniversiteleri Ortak Avrupa Çalışmaları Bölümü’nden(EUROMASTER) yüksek lisans mezunudur.
Almanya’da sosyal demokrat siyasetçi Olaf Scholz’un liderliğinde oluşturulan üçlü koalisyon birinci yılını geride bırakırken Merkel’in ardından geçen bir yılda Almanya’da nelerin değiştiği ve değişmediği de merak konusu. Son bir yılda dünya, büyük siyasi ve ekonomik çalkantılara, krizlere maruz kalırken Alman siyaseti de bundan fazlasıyla nasibini aldı. Peki aradan geçen bir yılda Almanya’da koalisyonun karnesi nasıl? Scholz hükümeti iktidara gelirken neler vadetti, bir yılda neler yaptı? Merkel sonrası Almanya’da işler nasıl gidiyor?
Hani, “züğürtleyince eski defterleri kurcalamak” diye bir deyim vardır. Bu gece ben de eski defterlere daldım, aranırken neredeyse tam iki yıl önce yazdığım bir yazı ilişti gözüme.
Beni gerçekten etkileyen bir yazıydı. Sizlerle paylaşmak istedim. Buyurunuz: