Türk Pop Müziği’nin Tarihsel Dönüşümü
Türk Pop Müziği’nin son yıllarda ana akım bir müzik türü olarak tekil bir kimlikle varlığını devam ettirmesi neredeyse imkânsız hale geldi. Bunun çeşitli yapısal sebepleri olduğu gibi dinleyici kitlesinin değişmesi gibi daha doğal sebepleri de var. Bu dönüşümü takip edebilmek için kısa bir tarihçe vermekte fayda var. Türkiye’de popüler müziğin geçirdiği serüveni konuya biraz ilgi gösteren herkes bilir. 1960’larda başlayan “hafif müzik” rüzgârı, aranjman denilen şarkı üzerine Türkçe söz yazma furyasıyla başladı. Bunu 80’lerde Türk Halk Müziği, TSM ve en son fantezi müziğin müzik piyasasında yoğun varlığı takip etti. 90’larda ise liberal düşüncenin etkisiyle ortaya çıkan yeni medya, tüketim patlamasının bir pazarı oldu. Bu yıllarda Türk Pop Müziği’nin en büyük genre olarak radyo ve TV’lerde dinleyiciyle buluştuğuna, sanatçılarınsa jön olarak görünür birer imajla kariyer inşa ettiğine şahit olduk.
2000’ler: Pazarın Olgunlaşması ve Hande Yener’in Çıkışı
90’lar pop müziği, az önce zikrettiğimiz fantezi müzik kültürü ile birleşmiş yerel unsurların gölgesinde yükselirken 2000’lerde bir kimlik kazandı. Bu kimliğe hizmet eden besteciler, aranjörler ve yapımcılar çoğaldı. RAKS, Seyhan Müzik, Erol Köse, DMC, Poll, GNL derken… Büyük bir pazar kurulmuş oldu. Alper Narman-Fettah Can, Altan Çetin, Mete Özgencil, Ersay Üner, Sinan Akçıl, Soner Sarıkabadayı, Ozan Çolakoğlu, İskender Paydaş, Volga Tamöz, Erden Kınay gibi birçok müzisyen piyasanın büyümesine katkı sağladı. 2010’ların sonuna gelindiğindeyse gerek aynı isimlerin piyasayı domine etmesinin getirdiği kısır döngü, gerekse diğer genre‘ların piyasa tarafından empoze edilmesiyle yenilik ihtiyacı doğdu. Buna cevap verirken kariyerini halihazırda inşa etmiş sanatçılar çoğu zaman başarılı olamadı. Aynı akıbeti bu değişim rüzgârından çok önce denemeler yapan Hande Yener de yaşamaktadır. Yazının temel öznesi olarak Hande Yener’i seçme nedenimiz tam da budur: denemeler yapmış olması. Yarattığı kariyerle, geçtiği yollarla Türkçe popun serüvenini takip etmek için biçilmiş kaftan.
İlk Albüm: Senden İbaret ve 90’lar Mirası
Bir medya öznesi olarak magazinden beslendiği ve ana akım bir figür olarak marka olmasını bir kenara koyalım. Bizim merceğe aldığımız kısım medyanın yapısal etkileri değil, bizzat müzikal anlamda diskografisinin dönüşümü. 2000 yılında ilk albümünü yayımlayan Hande Yener, bu albümden önce bir süre Sezen Aksu ile çalışmıştır. Bu yönüyle “Sezen okulunun” bir parçası olarak 90’lar ve 2000’lerin ilk yarısında piyasaya çıkan birçok isimle benzer bir yol izlemiştir diyebiliriz. Senden İbaret albümünde kariyerinin en önemli figürlerinden olan Altan Çetin ile çalışan Hande Yener, Ercan Saatçi yapımcılığında çıkardığı bu albümüyle piyasaya görece geç giriş yapmış olmasına rağmen bir gecede meşhur olanlar kervanına katıldı. Hande Yener, bu albümde kariyerinin sonraki işlerinde sıkça rastladığımız tek kişiye emanet usulünü benimsemiştir. Ne demek istiyoruz? Cevabı sonraki albümlerinde görebiliriz. İlk albüme geri dönersek, vokal ve tarz olarak 80’ler esintisi ve 90’lardan gelen fantezi etkisi açıkça gözlenirken Altan Çetin, ana besteci olarak tekrara olabildiğince düşmeden tutarlı bir albüm ortaya koymuştur. İzel-Ercan şarkısı Bitmesin Bu Rüya albüme oldukça uygun bir düzenlemeyle ve Hande’nin yarı özgün yarı İzel etkili vokaliyle albümde yerini almıştır. Senden İbaret, daha çok hit olan A1 Yalanın Batsın ile bilinse de 90’lar Türkçe pop kimliğini her zerresiyle haykıran Bunun Adı Ayrılık gibi parçaların da yer aldığı bir çalışmadır. Ayrıca, Hande’nin sonraki iki albümü Sen Yoluna Ben Yoluma ve Aşk Kadın Ruhundan Anlamıyor‘a giden süreçte devraldığı pop kimliğini ileriye taşıyacağının sinyalini hem vokal hem de şarkı seçimleriyle vermiştir. Tam da Türkçe popun geriden beslenmesi ve yerli etkilerin bu kimliğin uzun süre parçası olması gibi Hande Yener de ilk üç albümünde bunu göstermiştir.
İkinci ve Üçüncü Albümler: Olgunlaşan Pop Kimliği
2002’de Hande ikinci stüdyo albümü Sen Yoluna… Ben Yoluma…‘yı yayımladı. Bu albümde de ağırlıklı olarak Alper Narman-Fettah Can ikilisiyle çalışan sanatçı, 1.000.000 tirajını aşmıştır. Bunda albümün satış stratejisi ve fiyat politikası etkili olmuştur. Sanatçı bu albümde vokal olarak Sezen Aksu’ya öykünmüştür diyebiliriz. Ayrıca eski-yeni karması bir kimliğe sahip bu albüm, bu yönüyle önceki albümün devamlılığını korur. İkinci albümü ilk albümden ayıran en önemli iki unsur, çeşitlilik ve hit olmuş şarkıların daha fazla oluşudur. Kayda değer parçalar arasında Küs, Şansın Bol Olsun, Evlilik Sandalı, Mendil ve albüme adını veren şarkıyı sayabiliriz. Bu albümün, 90’lar çıkışlı bir sanatçının olgunluk albümü izlenimi verdiğini de belirtmek isteriz.
Sanatçının üçüncü stüdyo albümü AKRA, 2004’te piyasaya sürüldü. Hande bu albümde Alper Narman-Fettah Can, Sezen Aksu ve Altan Çetin gibi isimlerle çalışırken yine kariyerinde uzun metraj yol yürüyeceği Mete Özgencil’den de şarkı almıştır. Albüm, bugüne kadar gelen hitlere ev sahipliği yapmaktadır. Marketing anlamında da stratejik kliplerle desteklenmiştir. Kariyerindeki yeri düşünüldüğünde aslında Hande’nin en çok satan albümünün bu olması gerekirdi. İddialı bir yorum olsa da hem Hande’nin kariyerinin en iyi pop albümü hem de 2000’lerde Türkiye’de çıkan en iyi albümlerden biridir. Vokal çeşitliliği, Türkçe popun fantezi ile bütünlüğünün korunarak daha esnek ve daha çok sesli bir çehre kazanması bu albümle olmuştur. Dahası, bu albümün yavaş tempolu şarkılarının Hande’nin 2010-2012 albümlerinin ilham kaynağı olduğunu düşünmekte haksız sayılmayız. Her anlamda övgüyü hak eden bir albüm olan AKRA’nın tüm şarkılarını kayda değer olarak nitelemek yanlış olmaz.
Deneysel Dönem: Elektronik Müziğe Açılan Kapı
Bu albümü takip eden Apayrı albümünde fantezi-popun dışında house, R&B, dans pop, elektronik dans hatta yer yer funk etkisinde şarkılar yer almaktadır. Apayrı‘nın bu kendine özgü kimliği Batı müziğine yönünü çeviren Hande Yener’in eski yol arkadaşlarına ek olarak Devrim Karaoğlu, Erdem Kınay gibi isimlerle oluşturulmuştur. Albüm her yönüyle bir dönüm noktasıdır. Sanatçı hem tür hem de vokal anlamda bir çeşitliliğe giderken öykündüğü 80’ler Amerika’sı ve 2000’ler İsveç, Almanya, Belçika Eurodance eserlerini aratmayacak bir albüm ortaya koymuştur. Arabesk-fantezi etkisinden kurtulmasına rağmen Türkçe popüler müziği tarihinde sırıtmayacak, dinleyiciyi yakalayan bir albüm yapmayı başarmıştır. Yegâne eleştiri, albümün aslında ses olarak oldukça karışık olmasıdır. Genel bir bütünlük yakalanmasına rağmen albümün ikinci yarısı ilk yarısıyla çok örtüşmemektedir. Bir de Hande Yener’in önceki albümlerindeki kısıtlı alan kullanımıyla bu albümdeki çeşitlilik bir tür tezat oluşturmuştur. Devamında yayımladığı Hande Maxi EP‘sinde yer alan house türündeki yeni ve eski eserlerin yeri de bir soru işaretidir. Zira bizi, albümle organik bağı olduğu iddia edilen, yeniden düzenleme yapılmış 3-4 corehouse eser karşılar.
Elektronik Üçleme: Zafer ve Hayal Kırıklığı
Sanatçının sonraki albümü, tekil, Batılı ve etkili bir çalışma olan Nasıl Delirdim‘dir. Burada elektronik müziğin popla olan müthiş füzyonu, Batı’yı kopyalayan değil, Türk müzik kültürünü demode yerine retro ve güncel elektronik unsurlarla bağlayan bir yapıyı mümkün kılar. Üstelik önceki albümlerinde de rastlanan cover örneği (ki bu albümde Seyyal Taner’den bildiğimiz Naciye vardır), bu defa olabilecek en yaratıcı şekilde yapıldığı için bir eserin yeniden okunduğunda nasıl önceki sahibinden farklı ve özgün olabileceği ile ilgili örnek teşkil eder. Kibir, Romeo, Paranoya müthiş eserler olmalarının yanı sıra Hande Yener’in üretim kısmında başarılı olabildiğine de birer delildir.
Bunu takip eden Hipnoz albümü ise daha marjinal görünse dahi demodedir. İyi Günler dışında dinlenebilecek bir şarkı bulmakta güçlük çektiğimiz bu albüm, elektronik müziğin uyarlanmasının devamlılığının olmayacağı sinyalini vermiştir. Nitekim Hayrola‘dan sonra popa geri dönmüştür Yener. Hayrola ise yine elektronik albüm olmasına rağmen Hipnoz kadar çeşitlidir ve bu kez daha iyi bir denemedir. Özellikle Ok Yay hem vokal hem düzenleme anlamında zikredilmesi gereken bir parçadır. Teoman’la yapılan Arsız da birden çok genre‘a göz kırparken düzenleme bakımından maalesef demodedir. Albümün genelinde küçük prozodi sorunlarına ya da belki de bilinçli denemelere rastlamak mümkündür.
Sinan Akçıl İş Birliği: Ana Akıma Dönüş ve Tekrar Tuzağı
Hayrola‘dan sonra Hande, ana akım poptan uzakken piyasadan da uzak kaldığını fark etmiş olacaktır ki dönemin revaçtaki bestecilerinden Sinan Akçıl’la üç albüm çıkarmıştır. Hande’ye Neler Oluyor, Teşekkürler, Kraliçe. Dürüst olmak gerekirse, Akçıl’ın İzel, Bengü, Hadise gibi isimlere verdiği iyi şarkılar da olduğu düşünülürse, bu üç albümün, piyasanın o dönem için bile altında olduğu söylenebilir. Son birkaç yıldır bu şarkıların bir kısmının yeniden popüler olmasından bağımsız, bu dönem, Hande’nin hem vokal hem de tarz olarak en kısır kaldığı dönemdir. Ayrıca yavaş tempo şarkılar Hande’nin ilk dönemlerinin alt sürüm kopyasıdır. Bunun dışında, bir albümü tek bir kişiye emanet etmenin yanlışlığını gözler önüne seren üç albümlük bir zincirdir. Sözler bir eserin ikincil hatta belki de üçüncü unsurudur. Buna takılmasak bile, bu albümlerde beste ve aranjeler oldukça sınırlı bir düzleme hapsolmuştur. Hızlı tempolu şarkılardan Sopa “kısır ama bununla birlikte en dinlenebilir” eserken Hasta, Dön Bana ve Teşekkürler en tatmin edici slow‘lar olarak değerlendirilebilir. Eklemek gerekir ki üç albüm de fecaat değildir. Yalnızca, prime dönem yaşanırken müzikal anlamda bu kadar dar bir aralıkta eser sunmak hem rakipleri kariyerinin zirvesindeyken Hande Yener için hem de Sinan’ın diğer çalışmaları düşünüldüğünde besteci için olumsuz dönüte kapı aralar. Yoksa, üç albümde tekrara düşmeden eser yazmak şüphesiz ki zordur. Üstelik, dar bir aralığa sıkışmasına rağmen dinleyiciyi çabuk yakalayan ve bırakmayan şarkıları olan iki “buçuk” (Kraliçe) albüm ortaya çıkmıştır denebilir.
Yakın Dönem: Single‘lar ve Tutarsız Arayışlar
Hande Yener, ertesi yıllarda Hande Berksan’la iş birliği yaparak piyasaya hizmet eden tatmin edici single‘lar yayımladı. Bu, aslında bir bestecinin tek bir işe tutununca tekrara düşmeden ilerleyebileceğini gösterir niteliktedir. Ancak, Hande Yener’in birine takılı kalma alışkanlığını da Berksan yoluyla tekrar görmüş olduk. Bu defa albüm anlamında değil, tekliler seviyesinde kalması umut verici olsa da günümüze kadar uzanan “tutunma” farklı isimler dahil, Berksan’la da devam etmekte. Bu hatırlatmadan sonra 2014 yılında çıkan Mükemmel albümüne bakalım. Bu albüm, ismi kadar olmasa da kariyerinin iyi albümleri arasındadır. İki disk bir sürü remiks olmasına ve birden çok ismin varlığına rağmen, bu albüm için kakafoni değil, polifoni diyebiliriz. Bu albüm, Hande’nin hem dönem hem de çeşitlilik olarak prime albümüdür, müzikalite olarak en iyisi olmasa bile. Prodüksiyon bazında da çeşitlilik varken Karar Ver ve Herkes Yoluna gibi istisnai şarkılar ile Bileti Kes gibi değeri bilinmeyen dört başı mamur pop eserlerine ev sahipliği yapan bu albüm ayrıca Naber gibi hitlerle Mert Ekren iş birliklerine kapı aralamıştır.
2015 yılına gelindiğinde, bir zamanların Bakkal Müziği polemiğinin iki karşı tarafı olan Hande Yener ve Serdar Ortaç ortaklığı İki Deli’yi anmak gerekir. Hande bu vesileyle piyasada kendi çizgisinin dışına çıkmıştır. Kastettiğimiz çizgi ana akım olma yolunda başvurduğu ortaklıkların sınırlarının genişlemesi minvalinde bir çizgidir. Ertesi yıl ve onu takip eden yılda HepsiHit Vol.1 ve Vol.2 albümlerini piyasaya sunan Hande Yener iddiasının altında kalsa da piyasa standardı üstünde iki albüm çıkarmıştır. Ersay Üner, Mert Ekren, Altan Çetin, Murat Dalkılıç, Zeki Güner, Mete Özgencil gibi aşina olduğumuz isimlerle çalışmıştır. Vol1‘de Ersay Üner’in iki şarkısı -ki özellikle Bu Kafayla (Hande’den beklenmeyen türde bir EDM örneği)- ile Altan Çetin’den Deli Bile; Vol2‘de Ben En Çok ve Sana Bir Şey Olmaz eserleri, piyasaya olumlu katkı sağladığını, sağlaması gerektiğini veya sağlayacağını düşündüğümüz parçalar olarak Hande’nin diskografisinde yer almaktadır.
Carpe Diem ve Afrodizyak: Işıltı ve Karışıklık
Hande’nin merceğe almadığımız iki albümünden biri olan Carpe Diem çok başarılı, retro deep house esintili, çok genç ve modern bir altyapısı olan, yeni nesil bir çalışmayken aynı misyonu taşıdığını düşündürten ama oldukça karışık bir albüm olan Afrodizyak için aynısını söylemek mümkün değildir. Pop, house temelli görünse de albümün geneline uymayan, ayrıksı parçaları bulunan albümde Carpe Diem‘le devamlılığın takip edilebildiği Yoksa ve Türkçe pop kimliğine en yakın görünen Yara dışındaki eserlerin, catchy köprü ve nakarat için zorlama girişimlerin gölgesinde kalmış, potansiyeli harcanan yarım eserler olduğunu üzülerek belirtmek isteriz.
Günümüzdeki Belirsizlik
Görüldüğü gibi buraya kadar olan süreçte neredeyse her yıl albüm çıkaran bir sanatçı anlattık. İşler, bu arayış çağı gelmeden denemeler yapan Hande Yener için de kızışmaya başlıyor. Beste kıtlığı hem bu kariyer hem de çağdaşı şarkıcıların kariyerine bakıldığında “geliyorum” diyor. Hande, İngilizce single‘lar çıkarırken bile bunun işaretlerini vermeye başlar. Piyasa rap ve yeni nesil isimlerle dolarken kariyerini çoktan büyütmüş isimler albüm yapmayı bir külfet olarak görür fakat Hande farklı çalışmalarla piyasada bir vizyonu olduğu vurgusunu yapmaya çalışır. Lakin bu arayış ve gösteriş bir devamlılığa sahip değildir. Hande Yener çizgisi bir zikzak halini alır. Bizce başarılı teklileri Beni Sev ve Ben Senin Delinim’dir. Piyasaya hizmet eden Sahte, Bakıcaz Artık ve Benden Bir Tane Daha Yok en azından görünürlüğünü taze tutan çalışmalarken son yıllarda çıkardığı teklilerde aynı isimlere takılı kalma hatası ve ilk kez dinleyiciye kulak tıkamış bir vaziyette ilerlemeye çalışan bir Hande görüyoruz. Bu arayışlar Bana Ne diyerek yürümez.
Bu albümden sonra çıkan Ben Senin Delinim bu havanın devamı ve iyi bir örneğiyken maalesef Hande’nin yeni gözdesi Misha ile yaptığı çalışmalar ne kariyerini ne de piyasayı ileriye taşıyacak eserlerdir. Dileriz gerek Hande’nin nezdinde, gerek piyasada bu “arayış” son bulur.
Engin Bolat
Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü’nde yüksek lisans öğrencisidir.


Yorum bırakın