4. Yıl Dönümümüzde Yarının Kültürü’nden Veda

“Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” (*)

Oğuz Atay, yıllar içerisinde kendisiyle özdeşleşecek bu cümleyi kurduğunda henüz 43 yaşındaydı. Ben, dört yıldır içerisinde bulunduğum Yarının Kültürü’ne veda etmeyi amaçladığım bu yazıyı 31’imi doldurmama birkaç gün kalmışken yazıyorum. Londra’dan İstanbul’a doğru yol alan bir uçakta, belki de hayatımda ilk defa bir yerlere, bir şeylere, birilerine doğru dürüst veda edebilmeyi öğrendiğimi düşündüğüm yaşta.

Muratcan bana bir gün Yarının Kültürü’nden bahsedip editörlük teklif ettiğinde ikimiz de 20’lerimizin ortasındaydık. Türkiye’nin zorlu şartlarına ve her türlü umutsuzluğumuza rağmen içimizde üretmeye, konuşmaya, paylaşmaya yönelik hatırı sayılır bir heves vardı. Oysa bir şeylerin peşinden koşmayı aklıma getirdiğim günden beri hep bazı şeylere geç kaldığımı düşünürüm ben. Yıllar içerisinde hayatıma giren sayısız insanın da bu konuda çok benzer hissettiğini gördüm. Dönemin şartlarından ötürü daha fazla devam edemeyeceğimize karar verdiğimiz günden beri Yarının Kültürü bünyesinde okuduğum onlarca yazıyı aklıma getiriyorum. Bu kuşağın hayatları boyunca çaresizce izlediği sayısız haksızlığın, hukuksuzluğun, günün sonunda tutunacak bir dal arayıp bazen buluşlarının, bazen bulamayışlarının bir şekilde tanığı olmak beni tahmin edemediğim bir yerden yakaladı. Sanırım bu duygu ortaklığı sayesinde artık umuda ve umutsuzluğa dair sözlerimi dile getirmekten daha az çekiniyorum.

Çağımızın çok da sorgulanmayan vebası olarak dikkat sürelerimiz iyice düşmüşken böyle bir platformda yazmaya, üretmeye, paylaşmaya alan açtıkları için Yarının Kültürü ekibine teker teker teşekkür ederim. Muratcan, Özge ve Şerza’yla yaptığımız haftalık toplantılar, bu ekibin uyumu sayesinde hep çok keyifli geçti. Bunda tabii ki istikrar ve sürdürülebilirliğe olan inancımızın, ayrıca yazılarını özenle derleyip gönderen, buranın ardında ne tür bir emek olduğunu çok iyi bilen gönüllü yazarlarımızın özverisinin de payı var. Sanırım bir “iş” yaptığını hiç düşünmeyen şanslı bir azınlık olduk böylece. Şimdi bakınca, geçen yıllardan elimize bu işe emek veren sayısız kalem ve onlarca dost kaldığını görebiliyorum.

Türkçe bilmenin, yazmanın, okumanın ayrıcalığını bize hatırlatan, yürüdüğümüz bu yolda kelimeleriyle hep yanımızda olan herkese sonsuz teşekkürler.

Bazı hikâyeler bitmiyor, ardında hiç silinmeyecek anılar bırakıyor.

Bu elbette bir veda değil. Zaten bakmayın büyük laflar ettiğime, vedaları hiç beceremiyorum. Yolda yeniden görüşmek dileğiyle.

Nazlı Esen Albayrak

30 Aralık 2025

* Oğuz Atay, Demiryolu hikâyecileri – bir rüya

Yorum bırakın