Onur Kavalcı
Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim Bölümü lisans mezunudur.
Şarabın bin yıllardır üretildiği topraklarda yaşadığımızı unutuyoruz bazen ya da bazılarımız bunun farkında bile değil. Anadolu ve etrafındaki coğrafyanın, şarabın ortaya ilk çıktığı yerler olduğu bilgisi ve bunun hatırlanıp üzerine bir şeyler yapılması gerektiği, her geçen gün çoğunluk tarafından unutuluyor. Türkiye’de şarap üzerine akademik ve entelektüel üretimin belki de yok denecek kadar az olması bu unutuluşun hem müsebbibi hem de sonucu oluyor. Bu kısır döngüden çıkmak için atılan önemli adımlardan biri Sabiha Apaydın’ın öncülüğünde 2019’da ilk defa gerçekleştirilen Kök Köken Toprak: Anadolu’nun Miras Üzümleri sempozyumuydu. Pandemi nedeniyle iki yıldır yapılamayan sempozyum bu yıl 19 Haziran’da ikinci kez gerçekleştirildi. Şırnak, Artvin, Bodrum ve daha birçok yerden gelen üreticiler ve sektör çalışanları ile toprak, asma ve üzüm konusunda uzmanların ve miras üzümlerle ilgilenen herkesin bir araya geldiği sempozyumda geçmişten çıkarılan derslerle gelecek öngörüleri paylaşıldı. Bu gibi etkinlikler hem ‘şarabın doğduğu topraklarda yaşıyoruz’ cümlesinin arkasını doldurmaya çabalıyor, hem de karanlıkta el yordamıyla şarap kültürünü öğrenmeye çalışan insanlara ışık tutuyor.
Anadolu topraklarında 8000 yılı aşkın süredir üzüm yetişiyor. Üzüm ve şarap bunca yıldır çeşitli medeniyetlerin, inançların ve hikâyelerin birer parçası olmakla kalmayıp aynı zamanda bazılarının sembolleri haline de gelmiştir. Antik Yunan mitolojisindeki şarap tanrısı Dionysos’un antik kenti Denizli, Bekilli’de yer almaktadır. Tevrat’ta Nuh Peygamber tufan sonrası Ağrı (Ararat) Dağı’nda karaya çıktıktan sonra bağ dikip şarap yapmıştır. Günümüzdeki birçok Latin ve Cermen dilinde şarap anlamına gelen wine, vino, vinum, wein ve vin gibi kelimelerin kökeni olduğu düşünülen wiyana kelimesi Hititçede şarap anlamına geliyordu. M.Ö. 1650’lerde Hititler bağcılık ve şarapçılığın korunması ile ilgili yasa maddeleri oluşturmuş ve bağ arazilerinin korunumuna büyük önem göstermişlerdir. Günümüzde ise bağcılık ve şarapçılık 3600 yıl öncesine göre daha az korunuyor gibi görünüyor. 1904 yılında 340 milyon litre şarap ihraç edebilen toprakların büyük bir kısmında 2019 yılında sadece 3 milyon litre ihraç edilmiş olması yalnızca şarap üretiminin azaldığını değil aynı zamanda bağ arazilerinin de kaybedildiğinin bir göstergesi. Bu kayba rağmen Türkiye hâlâ, Uluslararası Bağ ve Şarap Örgütü 2020 raporuna göre 431.000 hektarla en büyük bağ arazisine sahip beşinci ülke; ancak 1990 yılına dönersek bu sayı 580.000 hektardı. Umay Çeviker’in hesaplarına göre, son 30 yılda kaybettiğimiz 149.000 hektar bağ arazisi, dünyanın en fazla şarap üreten altıncı ülkesi Avustralya’nın tüm bağ arazisine eşit; en fazla şarap üreten yedinci ülkesi Güney Afrika ile Yunanistan, Almanya, Macaristan, Bulgaristan, Avusturya ve Gürcistan’ın bağ arazilerinden fazla. Bu vahim kaybın birçok siyasi, sosyal ve ekonomik sebebi olsa da tarımın ve bağcılığın desteklenmemesinin başat aktörlerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Üzümünü iki liraya satmak zorunda kalan bağcının, bağını söküp yerine daha kârlı meyve sebze ekmesi hemen hemen bütün coğrafi bölgelerimizde görülüyor ve artık vaka-i adiyeden sayılıyor.

Mevcut siyasi baskı, reklam yasakları ve bir ceviz kabuğuna sığdırılmaya çalışılan pazarlama yöntemlerine rağmen, son 15 yıldır, Türkiye şarapçılığı ve sayısı hızla artan üreticilerden (Nisan 2022 itibariyle 185 üreticimiz var, bu rakam Yunanistan ve Gürcistan’da 1000 küsurlerde) bazıları bu kaybın önüne geçmek için somut adımlar atıyor, kaybedilmiş ya da kaybolmakta olan üzümleri tekrar keşfederek şarap üretiminde kullanıyorlar. O kadar ki şu an yedi coğrafi bölgenin yedisinde de şaraplık üzümler yetiştirilmeye çalışılıyor. Bu çabaların bütün üreticiler ve bağcılara yayılıp bağ arazilerinin kaybının önüne geçilmesinde tüketicilerin de rol oynaması gerekiyor; ancak bu noktada ne yazık ki sınıfta kalıyoruz. En son ne zaman şarap alırken üzerindeki üzüme dikkat ettiniz? Papaskarası, Hasan Dede, Karaoğlan, Emir, Keten Gömlek ve Mezrona isimleri tanıdık geliyor mu? Bu üzümler ve bu üzümlerden yapılan şarapları ismen bile olsa bilmediğimiz ve tüketmediğimiz sürece üretimleri azalacak, bağlar sökülecek ve bu toprakların sahip olduğu yüzlerce üzüm türünden belki birini daha kaybetmiş olacağız. Ne yazık ki, bu kayıplar yalnızca yeni keşfedilen ya da şarap üretiminde yeni kullanılmaya başlanan üzüm türlerinde değil; iklim krizi ve ekonomik sebeplerle Türkiye şarapçılığının bel bağladığı bazı as kadro üzüm türlerinde de yaşanabilir. Bütün bu olumsuz senaryoları daha parlak bir geleceğe evirmenin ilk adımlarından biri üreticiler, satıcılar, tadımcılar, eğitmenler ve yazarlardan oluşan şarap cemiyetinin, üniversiteler ve araştırma merkezleriyle daha fazla hemhal olmasından geçiyor ve doğruyu söylemek gerekirse, bir noktada bu cemiyetin bazı mensuplarının üst orta sınıfa ‘şarap tadımı deneyimi’ satmaktan başka şeyler de yapması gerekiyor.
Son 30 yıldaki kayıplara, siyasi baskılara ve gelecek tehlikelere rağmen Türkiye şarapçılığı uzun zamandır bulunmadığı kadar iyi bir konumda ve daha iyiye doğru ilerlemeye çalışıyor. Reklam yasakları sosyal medya platformları aracılığıyla gevşetilerek üreticilerle tüketiciler arasında bir köprü oluşturulmaya çalışılıyor. Göknur Gündoğan ve Murat Yankı’nın Türkiye Önoturizm Rehberi kitabı gösteriyor ki hem yerli hem de yabancı turistler için şarap turizmi artık rağbet görmeye başlayan bir alan. Rehber ile hemen hemen aynı zamanda çıkan şarap kültürü kitaplarının sayısındaki artış da elbette sevindirici. Tabii çeviri kitaplarda Anadolu üzümlerini bulmak oldukça zor. (Bu yazının yazıldığı tarih itibariyle (Haziran 2022) Türkiye’de Anadolu üzümleri üzerine detaylı yazılmış henüz yalnızca bir basılı kitap var, o da değerli Andrea Lemieux’nün The Essential Guide to Turkish Wine adlı eseri ve çevirisi yok.) Fakat sosyal medya platformları ve web sitelerinde yavaş yavaş artmaya başlayan inceleme ve araştırma yazıları kısa bir süre içerisinde kitaplara ve belki de akademik yayınlara dönüşebilir. Hep birlikte bu gidişatın nasıl olacağını göreceğiz. Bundan çok değil on, on beş sene öncesinde şarap kültürü dergilerinin yayımlandığı ve hatta ulusal bir gazetenin şarap kültürü eki çıkardığı ülkemizde kibrit suyu dökülmeye çalışılan kökler filizlenmeye devam ediyor ve edecek.