Savvas Tsilenis ile İstanbul Rumları Üzerine Sohbet: “Annemin ailesi 1948’de Sait Faik’in evinde kiracıydı.”

Röportajcı: Emir Gürsu
29 Mayıs Üniversitesi Tarih Bölümü lisans mezunudur.

Yarının Kültürü adına 1951 İstanbul doğumlu Savvas Tsilenis’le İstanbul Rum kültürü üzerine röportajı arkadaşımız Emir Gürsu yürüttü. Bu sözlü tarih çalışması için tüm sohbet erbâbına teşekkürlerimizi sunarız.


Emir Gürsu (EG): Hocam merhaba, dilerseniz röportajdan önce sizi tanıyalım. Biraz kendinizden bahseder misiniz?

Fotoğraf 1: Emir Gürsu, Sadık Müfit Bilge ve Pinelopi Hanım’la birlikte Savvas Tsilenis Bey’le mülâkatını gerçekleştiriyor.

Savvas Tsilenis (ST): Benim adım Savvas Tsilenis, 1951 İstanbul doğumluyum. Pangaltı’nda büyüdüm. Babamlar Kumkapı’nın eski ailelerinden idi. Büyükbabam Dimitri Tsilenis 1882 doğumlu ve mimar kalfası idi. Büyükbabamlar bugünkü Kapıdağ Yarımadası’nın kuzeydoğusundaki Çakılköy’den gelmişler. Çakılköy’e eskiden Muhanya deniliyor. Muhanya çok verimsiz bir toprak olduğundan nüfusun çoğunluğu balıkçılıkla uğraşıyor. Selânik’in doğusunda, Nea Mihaniona denilen yerde hâlâ büyük balıkçı filoları var. Bu köy, Piri Reis’in haritalarında dahi yer alıyor. Dedemin babası Vasilis Tsilenis Kalfa, 1860 veya 1870’lerde İstanbul’a yerleşmiş. Kendisi 1894 depreminde yıkılan Kumkapı’daki Panayia Elpida Kilisesi’nin mimarı. Bu bilgiyi Miron Metropoliti Hrisostomos Kalaycı tarafından yazılan küçük bir kitapta bulduk. Babamların İstanbul’da yerleştiği Kumkapı’da, iki farklı ana dili olan Rum vardı. Bir bölüm Karamanlı Türkçesi konuşan, Aya Kiryaki Kilisesi mensuplarıydı. Öbür Rumlar ise Panayia Elpida Kilisesi cemaatiydi. Elpida ümit demektir, kilisenin adı “ümit veren Meryem Ana” anlamına geliyor. Bu kilisenin cemaati Marmara kıyısındaki köylerden gelen ve anadili Yunanca olan Rumlardan oluşuyor. Kumkapı’da aynı zamanda, Ermeniler de ikamet ettiği için burada çok kültürlülük hâkim. Babam Gedikpaşa’da Amerikan misyonerlerinin açtığı ilkokulda okudu. Aya Kiryaki Kilisesi’nin avlusunda bir Rum azınlık ilkokulu da vardı. Nüfus kütüğünde, Telli Odalar Sokağı’nda evimiz olduğu kayıtlı.

Dimitri Tsilenis’in Diploması

Babamla annem Burgaz Adası’nda tanışıp âşık oluyorlar. Annemin ailesi 1948’de Sait Faik’in evinde kiracıydı. Dedemlerin evi yine Burgaz’da biraz daha yukarıda idi, Mehtap sokağında. Annemler 1950 Şubat’ında Feriköy’de Aziz Oniki Havariler (Ayii Dodeka Apostoli) Kilisesi’nde evlendiler. Böylece ben Pangaltı’nda doğup büyüyorum. Babam Eminönü’nde çalışıyor. Marpuççular’da Yarım Şişeci Han’ın içinde esans tüccarlığıyla uğraşıyordu, ağabeyi ile ortaklardı. Dedem çocuklarının mimar olmayışından derin üzüntü duyuyordu. Babam üç ortaokul değiştiren, yaramaz, okumayı pek sevmeyen bir talebeymiş. Hem Robert College hem Zoğrafyon Lisesi’ne gitti fakat bitiremedi. İkinci Dünya Savaşı esnasında, Bilecik’te aşağı yukarı otuz altı ay askerlik yaptı. Babam askere gittikten sonra dedem, babam ve amcama, “Madem okumuyorsunuz size bir dükkân açayım” demiş. Burgaz’da esans tüccarı olan komşuları Karayannis’ten işi öğreniyorlar. Babam hem Marpuççular’da çalışıyor hem İzmit’e, Adapazarı’na, Gönen’e bazen beni de yanına alarak esans satmaya gidiyor. Babam ailesiyle, bilhassa savaş öncesi yazları Burgaz’da geçirirdi. Dedem deniz kıyısında iki kızı ve iki oğlu için dört ahşap ev satın almış. O yıllarda Bauhaus’tan etkilenerek evlerin cumbalarını yıkıp cephelerini kırmızı ve sarı boya ile boyamış. Dedem Varlık Vergisi gelince oğullarını askere almasınlar diye bu evlerin dördünü birden sattı.

Dimitri Tsilenis

Ben ve kızkardeşim Pinelopi, Taşkışla’nın karşısındaki Pasteur Hastanesi’nde üç buçuk yıl arayla doğduk. Annem ve babam bebeklerini alıp Burgaz’a çıktılar. Bizim vaftiz babamız, dedemizin küçük kardeşi idi. Büyük dedemin, Vasili kalfanın dokuz çocuğu vardı. Balıklı Mezarlığı’nda aile mezarımız var. Orada yatan ilk kişi çocuk yaşta ölen kızı Maria Tsilenis. Beş erkek ve iki kızı kalıyor. En büyük erkek Tanaş Tsilenis Kumkapı’da tesisatçıydı. İkinci oğul (dedem) Dimitri, Sanayi-i Nefise’nin mimarlık şubesinden 1903 yılında mezun oldu. Dedem hiç Atina’ya gitmedi, 1958’de öldü. Büyük dedemin üçüncü oğlu Yoannis (Yango) Tsilenis (vaftiz babamız), dördüncü oğlu Savvas -ki onun ismini bana verdiler- ve son oğlu Harilaos’tu. Harilaos, benim gibi Zoğrafyon Lisesi’nden 1908 yılında, yani 61 sene önce mezun oldu. Dedemin iki küçük kardeşi, Birinci Dünya Savaşı’na katılmamak için Romanya’ya kaçtılar. Burada ahşap ve kahve ticaretiyle uğraştılar. Harilaos, Belçika Gant’te inşaat mühendisliği okumaya başladı. Birinci Balkan Harbi’nde savaşa katılmak için Atina’ya gelmek istediyse de kalp hastası olduğu için katılamadı ve Atina Teknik Üniversitesi inşaat bölümünden mezun oldu. Lozan Antlaşması’ndan sonra Kandiye’ye (Girit) elektrik santrali yapmakla görevlendirildi. Kardeşlerini de Romanya’dan Girit’e çağırdı. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce ticaretle zenginleştiler. Girit’in en eski futbol takımında oynamışlardı. Savvas’ın kalbi yetmedi ve savaştan hemen sonra hayatını kaybetti. İkinci Harp’te Almanlar (1941 Mayıs’ında) Kandiye’yi bombaladı. Vaftiz babam, savaştan önce “Hürriyet Meydanı” denilen, bugünkü İraklion şehrinin merkezinde “İlektra” adında bir sinema kurmuştu. Bombardıman esnasında çatısı düştü. Bu sırada Avusturyalı bir subay, vaftiz babama, “askerlerimin eğlenmesini ve film izlemesini istiyorum, sinemanızı tamir edelim” diyor. Bu sayede dedem savaş bittiğinde yepyeni bir sinema sahibi oluyor. Sinema bugün durmuyor, yerine yapılan binanın zemin katında bana 25 metrekarelik bir dükkân miras kaldı. Böylece ailemizin bir kolu Girit adasında kök saldı. Büyük dedemin kardeşi Yango hepimizi, yani Dimitri kalfanın torunlarını, vaftiz etmeye İstanbul’a geldi ve bana erken yaşta ölen kardeşi Savvas’ın adını verdi. İki yaşımda annemle ilk seyahatimi Girit’e yaptım. Kardeşim Taksim’deki Zapyon Lisesi’nden 1973 senesinde mezun olduktan sonra aynı şehirde Pedagoji Akademisi’nde okudu. Bu arada, 1971’de babamız 56 yaşında öldü. Biz maddi bakımdan zor durumda kaldık. Aynı tarihte ben İstanbul Teknik Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi’nde Mimarlık Bölümü üçüncü sınıfına devam ediyordum. O yıllar sağ-sol kavgasıyla geçiyordu. Ben maddi zorluk sebebiyle Turgut Cansever’in bürosunda çalışmaya başladım. Cansever’i ailem Burgaz’dan tanıyordu. Kendisi 70’lerde Bodrum şehrinin kuzeyindeki Mandalya koyunda ilk tatil köyü olan Demir Tatil Köyü projesiyle uğraşıyordu. Ben bunun maketini yapmakla iş hayatına atıldım. İki yıl onun bürosunda çalıştıktan sonra (1973-1975), İTÜ mezunu Rum bir mimar olan Kadıköylü Mateo Kaçopulos’un yanında, Tünel’deki bürosunda işe girdim. İlk başta bir apartman projesiyle uğraştım sonra, mimari işimiz olmadığı için deri ceket imalatını teftiş etmeye başladım.

Savvas Tsilenis ve İTÜ Mimarlık Sınıfı’ndan Arkadaşları

Sadık Müfit Bilge (SMB): Zaten kürkçü esnafı tarih boyunca Ermeni ve Rumlardan oluşmuş.

ST: Kız kardeşimin sınıf arkadaşı ve Burgaz’dan tanıdığım Maria’ya âşık oldum. O liseyi bitirdikten sonra Atina’ya hukuk okumaya gitti. Ben de onun peşinden koştum. 25 Ağustos 1975’te Atina’ya gittim. Ancak gitmemin bir sebebi de Kıbrıs Çıkartması sonrasında İstanbul’da Rumlarının iş bulmasının zorlaşmasıydı. Biz 6-7 Eylül’ün ve 1964’teki sürgünün tekrarlanmasından korkuyorduk. Nihayetinde Atina’ya yerleştik. Annem bir yıl daha İstanbul’da kaldı. Şimdi anne tarafımın hikayesini anlatayım. Dedem Anastas Morfidis isimli bir bakkaldı. Soyadı Morfoğlu’ndan bozulmuş. Morfoğulları Develi ovasının Aya Konstantin Köyü’nden geliyorlar. Bunlar Karamanlı idi. Evde herkes Türkçe konuşuyordu. Dedemin ağabeyi Yorgo, Filistin cephesinde İngilizlere esir düşmüş. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizler Rumları Pire Limanı’na gönderdiler. Karamanlılar oradan İstanbul’a ve nihayet 1919 yılında köylerine döndü. Dedem ise 1920’lerde askerliğini yapmak için İstanbul’a gelmiş.

Pinelopi Hanım (PH): Mübadeleden evvel İstanbul’a yerleştiği için Yunanistan’a gönderilmedi, böylece biz de İstanbul’da kaldık.

ST: Birinci Balkan Harbi’nde Bulgarlar yüzünden Doğu Trakyalı Rumlar İstanbul’a geldi. Anne tarafından ninem de Çatalca’daki Çanta Köyü’nden Kasımpaşa’ya gelip yerleşti ve Karamanlı Anastas Morfidis’le tanıştı. Kasımpaşa’da evde düğün yapılıyor, eve papaz geliyor. Şimdi kendi hikâyeme dönüyorum. 1977’de Maria ile Beyoğlu Nikah Dairesi’nde evlendim. İstanbul’a gelmek için talebe pasaportu alacaktım. Atina Teknik Üniversitesi’ne “Bizans Mimarisinin Osmanlı Mimarisine Etkisi”ni araştıracağımı dilekçeyle bildirdim. Önce master yapacaksın dediler. O zamanlar yüksek lisans yalnızca Atina Pantion Üniversitesi’nde yapılabiliyordu. Orada, Çevre Kalkınması Enstitüsü’nde master’ı yaparak 1979’da diploma aldım. Aynı yıl, Atina’daki hocamın bürosunda şehirci olarak çalışmaya başladım. 1996’ya kadar korktuğum için İstanbul’u ziyaret etmedim. 1998’de UMAR’ın (Akdeniz Ülkeleri Mimarları Birliği) düzenlediği bir kongre vesilesiyle yıllar sonra Türkiye’ye geldim. Uçaktan inerken sis yüzünden yalnızca gökdelenleri gördüm ve “Nerede bu Marmara Denizi!” dedim, tanıyamadım İstanbul’u! Bir şans eseri çok iyi bir arkadaşım Ekumenik Patrik Bartolomeos’un özel sekreteri oldu. Buradaki kiliselerin tadilatını beğenmemiş, Atina’dan uzmanlar getirerek bu işi onlara havale etmek istemiş. Ben bu vesileyle patrikhaneye danışman oldum ve hem Taksim’deki Aya Triada hem de Beyoğlu’ndaki Panayia Isodion kiliselerinin tamiriyle uğraştım. 1998-2010 arası sık sık İstanbul’a geldim. 2010’dan sonra da 29 Mayıs Üniversitesi’nin düzenlediği Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu münasebetiyle İstanbul’u ziyaret etmeye başladım.

EG: Efendim, siz konuşurken insicamı bozmamak için sormadığım bazı sorular var önümde. Müsaadenizle şimdi yönelteceğim. Evvela dedenizin mimarlığından bahsettiniz. Onun İstanbul’da inşa ettirdiği binalara değinebilir misiniz?

ST: Tabii. Bugün hâlâ ayakta kalan üç binası var: Nuruosmaniye Camii’nin karşısındaki Harika Han adlı iş hanı, Burgaz’daki aile evleri, Taksim Meydanı’ndaki Taner Apartmanı (1939) ve Site Sineması’nın yanındaki Ak Apartmanı (1950’ler). İş hanının tabelası hem Yunanca hem Osmanlıca olarak mermere kazınmış. Bunların dışında dedem, Akilas Milas’ın kitabında Büyükada Rıhtımını yapan mimarın yardımcısı olarak geçiyor. Dedem 1959’da yetmiş yedi yaşında öldü.

Harika Han’ın Kitabesi
İstanbul’un Rum Mimarları Sergisi’nden (2010)

EG: İTÜ’den Çengelköy üzerine yazdığınız bitirme teziyle mezun olmuştunuz. Bir Çengelköylü olarak, bu semtte biriktirdiğiniz anıları merak ediyorum.

Savvas Tsilenis’in Diploma Projesinin Kapak Sayfası

ST: Küçükken annemler yazları Çengelköy’e giderlerdi. Buraya, Burgaz’dan tanıdığımız Yorgo Çaçopulos’un babası Dimitri Bey’in bahçeli evine biz de ziyarete gelirdik. Semte yakınlığım böyle başladı. İTÜ’deyken “Çengelköy’deki Semt Merkezi” üzerine diploma projesi yaptım. Böylece bu güzel Boğaziçi köyünde birçok anı biriktirdim, tarihini de epeyce araştırdım.

EG: Pekâlâ efendim, ailenizin 6-7 Eylül’de yaşadıklarından söz edebilir misiniz?

ST: Babamın, demin anlattığım gibi, Marpuççular’da Yarım Şişeci Hanı’nda ağabeyiyle ortaklaşa işlettikleri bir dükkân vardı. O akşam olaylar başlayınca han kapıcısı “Burada hiçbir gayrimüslim dükkânı yok.” diyerek kapıyı kapattı ve çok şükür dükkanımıza zarar gelmedi. Biz o esnada Burgaz’daydık. Burgaz bu olaylardan etkilenmedi. Burgaz’daki komiser, “Benim cesedimi çiğnemeden geçemezsiniz!” dedi ve Rumlar kurtuldu. İstanbul’daki 93 kilisenin yüzde doksanı mahvoldu. Beyoğlu’ndaki Panayia Kilisesi Emir Nevruz çıkmazının ortasında yer aldığı için oraya yaklaşamadılar. Öbür dedemin dükkânı Cumhuriyet Caddesi’nde idi. Bir Türk ortağı vardı. Onların dükkânı maalesef mahvedildi. Daha sonra, ortağının yardımıyla cadde üzerinde değilse de Osmanbey’de kısa zamanda dükkânı yeniden açabildi. Kısaca hayatımın bir taraftan güzel, fakat öbür yandan ilk acı günleri İstanbul’da geçti.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s