Fotoğrafçı Sena Nur Altay ile Fotoğraf Üzerine

Ayasofya. Fotoğraf: Sena Nur Altay.
Telif hakkına sahip fotoğraf.

Yarının Kültürü olarak Türk kültür hayatına katkı sunan kıymetli yazar, düşünür, akademisyen ve fotoğrafçılarla röportajlarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. İstanbul’u ve İstanbul’un dinî yapılarını birer ölümsüz karelere kavuşturan Sena Nur Altay ile fotoğrafçılığı üzerine bir röportaj gerçekleştirdik. Sizleri 23 Ocak 2023 Pazartesi günü Üsküdar’da gerçekleşen röportajımızla baş başa bırakıyoruz. Röportajımızı takiben sonra Altay’ın fotoğraflarından bir seçki sunuyoruz.


Yarının Kültürü (YK): 23 Ocak 2023 Pazartesi günü Üsküdar’da Sena Nur Altay ile birlikteyiz. Fotoğraf sanatı üzerine güzel bir sohbet gerçekleştireceğiz. Öncelikle kısaca kendinizden bahsetmek ister misiniz?

Sena Nur Altay (SA): Merhabalar, Sena ben. İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi’nde tarih bölümü son sınıf öğrencisiyim. Şehir, mimari ve kültür tarihi ile yakından ilgileniyorum. Ayrıca yoğun okul hayatımın yanı sıra bol bol gezen biri olduğumdan ötürü yaklaşık dokuz on yıldır alanımı ve hobilerimi birleştirerek mimari fotoğrafçılığa yöneldim.

YK: Fotoğrafçılığa ilginiz nasıl başladı?

SA: Fotoğrafçılığa ilgimin başlaması… Net bir tarih veremiyorum çünkü kendimi bildim bileli çok fazla hoşuma giden bir alan. Tabii, çocukluktan gelen resme yatkınlığımdan dolayı olsa gerek, ailem bu alanda beni fazlaca desteklemişti. Fotoğrafta da benzer bir durum yaşadım. Lise dönemlerimde İstanbul’a gelmem ve sürekli şehri keşfe çıkıyor olmam beni mekânları ve ruhlarını kaydetmeye itti. İlk yıllarda telefon ile çekmeye başlamıştım fakat hem çok fazla mesai harcadığımdan dolayı hem de okul hayatıma motive olması için ailem sürpriz yapıp makine almıştı. Böylece uzun mesailer harcamamın karşılığını daha kaliteli bir şekilde alıyor ve fazlasıyla motive oluyordum. Kısacası lisede yöneldiğim bu yolculuk, fotoğraf makinemin de olması ile tam zamanlı bir hobi haline geldi ve hâlâ en büyük deşarj yöntemim olarak devam ediyor.

YK: Bu konuda hiç eğitim aldınız mı? Almayı düşünüyor musunuz?

SA: Maalesef. Ben direkt alaylı olarak görüyorum kendimi bu alanda. Yıllardır uyguladığım metodum; alırım elime makinemi, o gün hangi şehirdeysem saatlerce gezerim, dolaşırım sokaklarında ve başta tarihi dokusu olmak üzere gözüme hoş gelen ne varsa çekmeye çalışırım. Pratikteki eğitimim bu yöntem vesilesiyle süreç içinde oturdu ve teorinin çoğuna da böylece kendi uğraşlarımla hâkim oldum fakat hala eksiklerim var. Bunu da fotoğrafçı arkadaşlarımın yardımı ile halletmeye çalışıyorum. Onlarla çekimlere çıkıp eksiklerimi daha net bir şekilde görüyorum ve her biri farklı bir bakış açısı kazandırıyor bana. Açıkçası fotoğraf çekmenin tekniğinden ziyade sonrasındaki edit kısmı daha önemli bence ve ne yazık ki hiçbir adımım da olmadı bunun için. Kısa vadeli hedeflerim arasında photoshop eğitimi var, buraya ağırlık verirsem bu alandaki en büyük eksikliğimi tamamlamış olacağım.

YK: Peki Sena Hanım, sizin fotoğraflarınıza baktığımızda genellikle mimari detayları, şehir peyzajını daha fazla görüyoruz. Bunun özel bir sebebi var mı, mimarî fotoğraf hayranlığınızın ve tercihinizin?

SA: Hem ilahiyat hem de tarih eğitimimden kaynaklı olarak çoğunlukla ibadethane çekimleri yapardım hatta bir ara sokakta durdurulup “Siz o camici fotoğrafçı değil misiniz?” sorusuyla bile karşılaşmıştım. Bu ilgim de beni doğrudan mimari çekime yöneltti. Dönemsel olarak sadece bir temaya odaklandığım olsa da genel olarak hem cami hem kilise hem de sinagog çekmekten çok hoşlanırım. İbadethanelerin mistik yapısı da beni kendine çekiyor olabilir ki zaten inançlara karşı reddedemeyeceğim bir zaafım var. Bazen istemsizce kendimi bir caminin avlusunda ya da bir kilisenin zilini çalarken bulabiliyorum. Bu ziyaretlerimi de elbette fotoğraflar ile kalıcılaştırıyorum. Ayrıca geçen yıl, tarih ve fotoğrafçılığı birleştirerek arşiv oluşturmaya başladım. İstanbul başta olmak üzere hemen hemen her şehrimizin ruhunu kaybettiğini görüp hızla betonlaştığına şahit olmak beni çok üzüyor. Bazen öyle durumlarla karşılaşıyorum ki bir yıl gibi kısa sürede bile yapılar bambaşka bir hale bürünüyor ve “Keşke elimde önceki haline ait bir kare olsaymış.” diyebiliyorum. Ben de canımı sıkan bu değişimleri kayıt altına almayı kendime görev edindim. Özellikle de İstanbul benim için her şeyden kıymetli olduğu için en büyük emeği ona veriyorum. Bir aksilik olmazsa otuz beş yaşıma kadar İstanbul’daki tüm tarihi yapıları arşivleme projem var. Bizans ile başlayıp Osmanlı ile bitireceğim lâkin Cumhuriyet’in erken dönemlerini de dâhil edip etmeme konusunda kararsızım hâlâ sanırım, on yıl sonraki durumuma bağlı olarak netleşecek. Su an dönemleri arttırıp gözümü de korkutmak istemiyorum doğrusu. Şehrin bu katmanlı hali oldukça büyük bir zenginlik sunsa da her detayı arşivleme çılgınlığı haliyle yorucu oluyor.

YK: Mimari detaylara bakarken siz bizden daha fazlasını görüyorsunuz. Özel izniniz var, fotoğraf çekim yaptığınız mekânlar için. Cami ve kiliselerde bizim göremediğimiz nereler var? Veya sizi şaşırtan bir detay oldu mı?

SA: İzin işi çok önemli. Ticari bir amaçla çekmediğim halde bazı kimseler makineyi görür görmez çok büyük tepkiler veriyor. Hatta çok kaba imamlara denk gelip camilerden kovulduğum bile oldu. Geçen yıl bir daha hiçbir camiye girmeyeceğime dair kendime söz bile vermiştim fakat kendimi tutamıyorum bu konuda. Şu an müftülük iznim olduğu için cami çekimlerinde bir sorun yaşamıyorum. Kiliseler için de aynı şekilde izin işini halletmeye çalışıyorum ama camiler kadar ulaşımı kolay olmuyor kiliselere. Önceden haber verip açık olduğu zamanlara denk getirmek gerekiyor. Hanlar için ise görevlilerinden müsaade istemek lazım ki bazı tarihi hanlar otele çevrildiği için önceden arayıp izin almak gerekiyor. Her ne kadar çok önemli olsa da bazen sırf kasıntılık geliyor bazı önlemleri ama bunlara girmek istemiyorum… Beni şaşırtan kısımlar ise çoğunlukla Bizans eserlerinde oluyor. Gerçekten de Bizans’tan kalan yapılara karşı ayrı bir hayranlığım var. Birçoğu camiye dönüştürülmüş olsa da bazı kısımları muhafaza edilebilmiş. Mesela, İmrahor Cami… O kadar muazzam bir eserin hem halka kapalı hem de hiçbir işlevinin olmaması üzücü bir durum. Şahsen o dokunun ve o ruhun halka kazandırılmasını isterim. Keşke güzel bir restorasyon geçirse de müzeleştirilse. Kalenderhane için de aynısını temenni ediyorum. Şu an cami olarak işlevini sürdürüyor fakat caminin üst kısımlarından düşen taşlardan dolayı ön taraflarına geçilemiyor bile. Kaldı ki yapının içi oldukça zengin taşlarla süslendiği için zaten bir cennet gibi. Üstelik diakonikon kısmında bulunan mozaik ve freskler beni kendilerine hayran bırakmıştı lakin orası da şu an halka kapalı. Her ne kadar ütopik gelse de hem Kalenderhane’nin hem de İmrahor’un güzel bir restorasyon geçirip ziyaretlere açılmasını isterim. Her ikisi de ölü bir halde şu an… Bu temennimi Ayasofya ve Kariye için de yineleyip tekrar müzeleştirmelerini dileyerek bu soruyu sonlandırayım.

YK: Fotoğraflarınızı incelediğimizde kendinize has bir stiliniz olduğu görülüyor. Belli başlı renkler, sarı ve turuncu gibi daha sıcak renkler. Bunun özel bir sebebi var mı? Teknolojiden yardım alıyor musunuz? Yoksa tesadüf eseri mi?

SA: Sizin de dediğiniz gibi kendime has olan o üslup benim için çok önemli ve buna daha çok dikkat etmeye başladım ki benim fotoğrafımı gören biri rahatça “Bunu Sena çekmiş!” diyebilsin. Özellikle de sosyal medyadaki takipçilerimden böyle dönüşler çok geliyor ve ne kadar mutlu olduğumu tarif bile edemem. Sıcak renkleri tercih etmemin sebebi ise o renk aralığının fotoğrafları biraz daha nostaljik kılması. Fakat ben kendi üslubumu perspektif ve konsept açısından oluşturmayı tercih ediyorum. Yani orada kullandığım çizgilerin, doğruların ya da mekânların oluşturduğu bütünlük daha mühim geliyor. Bir de geniş açılı lens aldım, birkaç aydır fotoğraflarımdaki derinliğin bile geliştiğini hissediyorum. Sorunuza gelecek olursak, tabii ki çekim esnasında istediğim fotoğrafa en yakın ayarları yapıyor ve çekim sonrasında da renkleri ile ufak oynamalar yapıyorum ama tesadüfen değil hiçbiri.

YK: Değerli vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Arşivinizin tamamlanmasını dört gözle bekliyoruz.

SA: Ben de bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.

Kalenderhane. Fotoğraf: Sena Nur Altay.
Telif hakkına sahip fotoğraf.
Çemberlitaş Sütunu ve Nuruosmaniye Cami. Fotoğraf: Sena Nur Altay.
Telif hakkına sahip fotoğraf.
Sirkeci Büyük Postane. Fotoğraf: Sena Nur Altay.
Telif hakkına sahip fotoğraf.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s