Batuhan Aksu
Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü yüksek lisans öğrencisidir.
Yüzyılımızın ilk 22 yılı, dünyayı şekillendiren ve dünya karşısında şekillenen insanlığın tarihî eşikleri teker teker geçmesine sahne oldu. İnsanlık, karanlık bir galaksi denizinin içinde bazen yanan bazen yüzen ışık kümeleri olan yıldızların arasında yalnızlığıyla yürüyen bir dünyanın düşünebilen sakinleri. Yaşadıklarımızı tasvir ve yaşayacaklarımızı tahmin etmeden önce önemli bir noktayı hatırlayalım. Bir kelimenin köküne inmek, bir kaleyi temelinden kuşatmak gibidir. Kelimelerin köküne doğru indikçe, kelime kendi kabuğundan sıyrılır, kavuşmak için soyunur. Bir kelimenin kökünü anladığımız an zihnimiz kelimeyle evlenir. Kale kilidini, kelime kendisini sunar. İnsan kelimesinin kökü ise “unutmak” (nisyan) fiili. Latincedeki bir tabir de bu tanımı tamamlar: “Nomen est omen” yani ismin senin işaretin. Bu anahtar kelime sanki şunu hatırlatır: “İnsan” kelimesi unutmaya işaret eder ve belki de insanlık unutmamak için dünü yazar, bugünü yaşar ve yarına yürür. Bu sebeple insan, “geçmiş zamanın” selinden bir avuç hatırayı elinde tutar ve yarına uzatır. Bu denemede benim teşebbüsüm unutmamak için dünyamızın son 22 yılının ruhunu anlatmak ve “yarının kültürünü” anlamaya çalışmak. Bu deneme, yazarının yaşadığı yurdu ve kenti ihmal ediyor. Vatan ve şehir kümelerini aşarak bu kümelerin hepsini içine dolduran dünya çuvalını ele alıyor.

Demokratikleşen ve Tekelleşen Teknoloji
Geçmiş 22 yıldaki teknolojik gelişmeler insanlığın ilerleyişine umut dolu sinyaller sundu. Yeni bir milenyuma girmenin de heyecanıyla 1 Ocak 2000 sabahı geç uyanan, ekonomik alım gücü oldukça kuvvetli bir dünya vatandaşını hayal edin. Bu insan masa başına oturduğu zaman karşısında beş kilodan ibaret kocaman bir masaüstü bilgisayar bulacaktı. Windows 98 işletim sistemine sahip bilgisayarıyla yavaş interneti kullanıp sınırlı bir yelpaze arasından bilgiye ulaşmak isteyecekti. 413 milyon internet kullanıcısından biri olmasına rağmen neden her şey kör bıçağın hafifçe zedelediği bir damardan akan kan gibi yavaştı? Cevabı, Bill Gates’in kara yol kapaklı kitabı The Road Ahead’de (1995) arama macerasını “dünya aslında yuvarlak değil” diyenlere bırakmak hayırlı olacak. Bu insanın Apple’a büyük bir rağbet göstermediğini düşünmek mümkün. Zira 1990’larda devamlı gerileyen müessese, 1997’den sonra toparlansa dahi mazideki itibarını henüz tamamıyla tesis edememiş, teknolojik istidadını tekrar ispat edememişti. 700 MB hafızaya sahip CD-ROM’lar ve disketlerin yaygınlaşmasına paralel olarak birkaç GB hafızaya sahip olan DVD’ler henüz 1996’da icat edilmişti. Böylece, dünya vatandaşının masasında bir yığın disket kutusu ve CD-ROM paketinin varlığını tahayyül etmek makuldür. Şu noktayı hatırlamak gerekir ki bu insan Windows 98 sistemli bilgisayarını asla kâfi göremeyecek; ansiklopedi, gazete ve televizyon gibi öğrenim ve iletişim vasıtalarını kullanmayı ihmal etmeyecekti. 1999’un sonunda basılan almanaklar ise başucu kitabı olacaktı.
Elinde tuttuğu cep telefonunun her geçen yıl popülerleşen Nokia’ya ait 3210 model olduğu farz edilebilir. Mart 1999’da piyasaya sürülen Nokia 3210 yeniliklerin müjdecisi ve ilerlemenin mübeşşiri yani habercisi sıfatını kendinde tutabilecek birçok vasfa sahipti. Resimli mesaj yüklenebilen, 270 saate kadar konuşulabilen ve üç farklı oyun oynanabilen bu model, 160 milyon alıcısıyla en çok satılan cep telefonuydu ki 2000 yılında dünyada cep telefonu sayısı topyekûn 738 milyon olacaktı. Bundan böyle muadillerini senelerce raflarda beklettirecek bir teknoloji titanı ve iletişim ahtapotu vardı. Öyle ki bu satış rekorunu yine 2003’te Nokia 1100, 250 milyonun üzerindeki satışıyla tazeleyecekti. Televizyonlar ise tıpkı bilgisayarlar gibi küp şeklinde ağır bir kutuydu. Yine de yukarıda bahsedilen insan, akşam evine gelince birkaç saat bu kutunun kuyusuna eğilerek eğlence yudumlayabilirdi.
Nihayet, bu insanı 2022’ye getirince hayatında nelerin değiştiğini tasavvur etmek için yukarıda bahsedilen marka ve modellere dönüş yapmak lazım. 6 milyar insanın dünyada nefes aldığı 2000’de 738 milyon cep telefonu tedavüldeydi. Yani, dünya vatandaşımız cep telefonuna sahip olma açısından küredeki en şanslı kişilerden biriydi. Mamafih, 20 yılda telefon sayısı 10 kat artarak 2021’de 7 milyar eşiğini geçti. Son 22 yılda icat edilen ve inanılmaz bir hızla imal edilen akıllı telefon kullanıcısı sayısı ise 6,5 milyara erişti. 2000’in imtiyazı, 2022’nin ihtiyacı olmuştu. Teknolojinin tekamülü bir statü sembolünü hayatın orta noktasına fırlatmıştı. Bugün insanların yüzde 83’ü akıllı telefona, 91’i ise cep telefonuna sahip. Her evrimin bir mağlubu, her devrimin bir mahsulü olacaktı. Nokia’nın giderek silinişi ve Apple’ın silkinerek yükselişi geçen 22 yılın önde gelen mağlup ve galiplerini işaret ediyor. Amazon ve Tesla gibi şirketler zuhur edip büyümekle kalmadı, devasa monopoliler haline geldi. Tam bir tezat olmak üzere büyük şirketler konglomerasından halka inelim. 1999’da insanların yüzde 4,6’sı internet sahibiyken 2020’de bu oran yüzde 60’a ulaştı. İnternet kullanıcı sayısı 2000’de 413 milyonken 2005’te 1 milyar eşiğini geçti. Bugün ise internet kullanan 5 milyardan fazla insan var. Geçen 22 yıl bize iki farklı senaryo gösteriyor: Demokratikleşen bir teknoloji ve tekelleşen bir bilgi kontrolü mekanizması. Bir yandan bilgiye erişmek her geçen gün kolaylaşıyor ama diğer yandan bilgiye ulaşmayı kontrol eden şirketlerin sayısı gün geçtikçe azalıyor. 1999’da internet ve cep telefonu sahibi olan yukarıdaki zat bugün belki de böyle bir şirkette terfi alarak Linkedin’de ilan etmiştir, kim bilir? Aksi takdirde 2008 ve 2020’deki krizlerle sallanıp yerinde sayması ve son çare olarak Apple Watch ile oynaması da muhtemel. Amiyane ve bazen pespaye bir Linkedin sertifikası ve “gülerseniz hayat da size güler” diyen bir TED konuşması moral kaynağı olarak yetmez mi?
Şimdi müstakbel mesleki pelerinimi (inşallah tarihçilik) çıkararak ve sadece geçmişin bana sunduğu bazı bilgilere dayanarak tahmin etmek istiyorum. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında da teknolojide benzer bir sancı vardı. Bu devirde demiryolu ve otoyol ağları bütün dünyayı örerek sadece seçkin şahsiyetleri değil sıradan insanları da birbirine hızla ulaştırdı. Buna ulaşımın demokratikleşmesi denebilir. Lakin, J. P. Morgan ve John Rockefeller’in öncülüğünde kurulan monopoli ve trust’lar (bir nevi birleşen korporasyonlar) bu ulaşım ağının beynini kontrol eden kişi sayısını hızla azaltıyordu. ABD ve Avrupa’da yüzlerce müteşebbisin beraber başlattığı demiryolu projelerinin nihai ve yegâne tamamlayıcısı bir avuç şirket oluyordu. Böylece, trust mekanizması dolaşımdaki halkı kontrol edebilir bir mahiyet alarak cemiyeti yönlendiren bir organa dönüştü. Bu, “modern devlet” için esaslı bir tehditti ve devletler birçok tedbirle tekellerin gücünü II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar kısmen kırabildi. Son 22 yılda gürbüzleşen teknolojinin yarını için de buna benzer bir senaryo düşünüyorum. 10 yıllık kripto para teknolojisi ve merkezî devlet bankalarının buna verdiği tepkiler fikrimi destekliyor. Herkesin erişimine açık olan bir sanal para âleminin damarlarını kontrol eden beynin Pandora’nın kutusunda cilveyle saklanması ne hazin. Dünün teknolojik kavgasının merkezi, ulaşımın demokratikleşmesi ile tekelleşmesi arasındaki gerilimdi. Yarının çatışmasının fay hattı, erişimin demokratikleşmesi ile tekelleşmesi arasındaki çekişme. Mars’ın hayalperesti, Tesla’nın kadim ve Twitter’ın taze sahibi ile Biden Hükümeti arasındaki mücadeleye benzer birçok mücadele birçok farklı aktör arasında farklı zemin ve zamanlarda tekrar edebilir. Şirketler ile devletlerin global savaşlarında veya şirketlerin lokal savaşlarında galip kim olursa olsun sıradan insanlar nerede yer alacak? 21. yüzyıl boyunca teknolojinin paletinden bizi kışkırtıcı ve baştan çıkarıcı eserler çıkacak. Mesele şu ki, bu cilveli güzellerin resimlerini kim çizecek? Yarın bize iyimser bir ihtimal teklif ediyor ama aynı zamanda kötümser bir çöküşü de sunuyor. Bence, ihtiyatlı bir iyimserlikle yarına bakabiliriz. Elektronik arabaların hem iklim değişikliğiyle mücadele etmesi hem de (21. yüzyıl boyunca hızla düşeceğini düşünsem de) fiyatlarının cep yakması ihtiyatlı iyimserliğin güzel bir timsalini değil mi?

Siyaset ve Savaş: Düdüklü Tencereler
Soğuk Savaş’ın sona ermesi sayesinde 2000 yılında bilim insanları, diplomatlar ve siyasetçiler yeni yüzyıl için gayet iyimser yorumlar yapıyordu. 1995’te Bosna’da, 1999’da Kosova’da yaşanan katliamlara rağmen ABD ve diğer NATO ülkeleri için Berlin üzerinden politik duvarlar yıkılmış, Doğu bloğu tamamen zapt edilemese bile zayıflatılmıştı. Kapitalist sisteme alışma yolunda Çin, muhteşem bir partner; Rusya, muhtemel bir müttefik olabilirdi. Bu esnada, eşitsiz büyüme tuzağına rağmen neoliberal ekonomi, kısa vadede kârlı teklifleriyle ABD’de Cumhuriyetçi Reagan-Bush (1980-1992) ve Demokrat Clinton (1992-2000) hükümetleri altında popüler oldu. İngiltere’de bu iktisadî modelin sancaktarı Thatcher-Major (1979-1997) hükümetleri idi. Bu optimizm meltemi arasında bir hadise öyle bir anafora yol açtı ki 2022’nin dünyası hâlâ o girdabın büyülü sihrinden ve büyük tesirinden çıkmaya çalışıyor. Bu satırların yazarı 11 Eylül 2001’i hatırlamasa da bu kanlı günün çift başlı neticesi Afganistan-Irak Savaşları’nın zuhuru (2003) onun hayata dair hayal meyal de olsa ilk intibalarından birisidir. Bu savaşlar, tarihin sonunu müjdeleyen masalları spekülasyonlar müzesine bile kaldırmadı, geçmişin ninniler çöplüğüne fırlattı. Diplomaları müphem ve meçhul, kerametleri kendinden menkul bazı sözde Ortadoğu uzmanları dışında bu ninniler 2022’de kimseyi uyutamıyor. Bununla beraber, yine bazı Ortadoğu uzmanlarının Ukrayna hakkında ufuk turuna çıkaran (!) yorumları istisna tutulursa III. Dünya Savaşı’nı gösteren hiçbir işaret bulunamıyor.
2001’le birlikte 21. yüzyılın başında askerî karşılaşma ve çatışmaların mihveri Balkanlar’dan Ortadoğu’ya kaydı. Yazının başında bahsedilen kişi, önündeki 20 yıl boyunca önce gazetelerden sonra sırayla televizyon, bilgisayar ve akıllı telefonundan Mezopotamya hattı boyunca savaş faylarının sık sık çatırdadığına şahit oldu. Savaşın şapkasından neler çıkmıyordu ki? Bombalı eylemler, bitmeyen idamlar, aşırıcı hareketler, kaybedilen hak ve hürriyetler… Kanlı oyunun ilk perdesi Irak’ta sekiz sene sürdü (2003-2011). 20 yıl devam eden ikinci perdenin merkezi ise Afganistan’dı (2001-2021). Bu iki savaş küçük küremizin sakinlerine askerî kuvvete sahip olmanın mutlak muvaffakiyet manasına gelmediğini gösterdi. Aksine, bu iki örnek Soğuk Savaş sonrası karanlıkta kalan coğrafyanın reddedilemez rolünü tekrar aydınlattı. Birinci karşılaşmada Saddam’ın ordusu bütün tedhiş ve tehdidine rağmen yenildi. Zira, Irak topraklarının kuzey kısımları dışında dağlık olmaması, ABD ve koalisyon kuvvetlerinin hareket manevrasını genişletti ve Saddam’ın mukavemetini geriletti. İkincisinde ise Afganistan’ın dağlarla ve mağaralarla kaim tabiatı ABD ve NATO birliklerinin kaderini mühürledi: El-Kaide ve Taliban’ın öldürüldükçe dirilen karanlık hayaletler gibi hortlaması. Bu hayalet bir yılan başı gibi Akdeniz’e yaylanarak IŞİD (DEAŞ) şeklinde göründü. Böylece, oyunun üçüncü dramatik perdesi 11 yıldır cereyan eden Suriye’de açıldı. Herkesin hakkında bir şeyler düşündüğü ama pek az kimsenin fikir sahibi olduğu bu üçüncü perdeyi mülahaza ve münakaşa etmeyi savaş sonrasına bırakmak şimdilik faydalı. Ortadoğu’nun çeyrek hatta yarım asırlık hortlaklarını boğmak gayesiyle Tunus’tan çıkan Arap Baharı rüzgârı, şimdilik, geride bir siroko fırtınasının acı izlerini bıraktı.
Türkiye’den gözlüklerle dünyaya bakan birçok izleyicinin kaçırdığı karşılaşmalara ve çarpışmalara temas etmek de elzem. Hafızalarda tozlarla bulanan Sudan İç Savaşı 2011’de kuzey ve güneyde iki müstakil ülke bırakmadan önce birkaç milyon insanın ölümüne yol açtı. Yeni devletler yeni savaşları tetikledi. Güney Sudan’da 2013-2020 arası devam eden 383 bin insanın ölümüyle sona eren diğer bir iç savaş, Ortadoğu’daki hesaplaşmalar arasında gölgede kaldı. 2014’ten beri Yemen’in doğusundaki meşru hükümetle Sana’yı işgal eden gayrimeşru Husiler arasındaki mücadelede ibre her sene değişiyor. Değişmeyecek olansa 377 bin insanın hayatını kaybetmesi, DSÖ’ye göre kolera salgınları ve BM’ye göre yüzyılın en büyük kıtlığı. Afrika ve Asya merkezli savaş mihveri 2020’lerle beraber Ukrayna’da olduğu gibi tekrar Avrupa’ya kaydı. Güney Osetya ve Abhazya ile başlayan Rusya-NATO karşılaşmaları gittikçe ciddileşti.
Bununla beraber Ukrayna’nın, Rusya’nın ikinci Afganistan’ı olacağına inanıyorum. Ukrayna, Afganistan’ın aksine dağların ve mağaraların emzirdiği bir yurt değil, “dünyanın ekmek sepeti” olarak adlandırılan bir tahıl beşiğinin üstünde beslenen bir step yavrusu. Böylece, Rusya’nın savaş başındaki ilk müessir hücumunu Rus harp teknolojisinin maharetinden ziyade steplerde ilerlemenin kolaylığına bağlamak mantıklı olur. Coğrafyanın dezavantajını şimdilik NATO koalisyonu telafi etmeye çalışıyor. Yarının dünyasında bu mümkün olmasa bile Kiev’den ayrılan Ukrayna rejimi Lviv’e, yani Ukrayna’nın Kırım dışındaki tek dağlık sahası Karpat Dağları’nın gölgesine sığınacaktır. Lviv’de yürütülecek bir yıpratma hamlesi, nihayetinde Rusya için ricat çanlarını çaldıracaktır. Diğer taraftan, Ukrayna coğrafya ateşli dansıyla raks etmeden önce Rusya’yı yenebilse bile Kırım Dağları’nı aşması lüzumu onu Dinyeper Nehri’nin ötesine geçirmekten alıkoyabilir. Velhasıl, bir barış masası kurulmadan Doğu Avrupa’da mutlak sulh sahasını tesis etmenin zaman içinde imkânsızlaşacağını düşünüyorum. Ukrayna sonrası Polonya ve Macaristan’da ideolojik kamplaşmalar ve politik kutuplaşmalar Doğu Avrupa’nın mukadderatını temsil edecek. Bu ülkeler Rusya’ya mı yaklaşacak yoksa eski Yugoslavya gibi “üçüncü yol” veya “bağlantısızlık” gibi tercihlere mi yönelecekler, göreceğiz. Doğu Avrupa’da kaynayan düdüklü tencerenin kokusu ise kısa vadede Balkanlar’a ulaşmayacaktır. Zira, AB 20 yıldır boşuna mı dünyaya armağan toplayan Noel Baba gibi kendi çuvalına Balkan ülkelerini doldurdu?
20 yılın sancısı arasında Çin’in yalnız yükselişini ele almak için satırlar çok dar. Yine de Çin’in 2000’de 959 dolar olan gayri safi yurt içi hasılasının (GSYİH) 2021’de 12.500 dolar sınırını aşması iktisadi gelişimi birçok boyutuyla gözler önüne koyar. Yıllık yüzde 8 GSYİH büyümesine rağmen Çin’de COVID-19 sonrası artan sosyal huzursuzluklar bugünkü İran’da olduğu gibi isyan ihtimalini tetikler mi? Çin hükümeti milyarlarca insanı kontrol edebilen devasa bir robotik organizmadır ve bu organizmanın mekanik beyni ve mutlak hâkimi, Xi Jinping, koltuğunu tutmakta kararlı. Doğu Türkistan ve Hong Kong’u aşan bu organizmanın kolları Tanganika Gölü’nden Zagros Dağları’na uzanan yeni bir İpek Yolu’nu döşüyor: Artık, bu yolun kervansaraylarında mor ipeklere bürünen esmer güzeller, geceleri sarılmak için kimseyi beklemiyor. Bu yolun sıcağında Çin’in borç vahaları ve kredi kuyularından beslenen mustarip ülkeler, Hobbit filminde Baggins ve arkadaşlarının başına geldiği gibi önce hayallerle örülü bir rüya, sonra hakikatle yanmış bir dünya görüyor. Bu fakirin tahmini odur ki Rusya ve Orta Asya yüzünden kuşatılması zorlaşan Çin’i ancak kendi özünde filizlenen iç çatışmalar köreltebilecektir. Çin, komşuları üzerindeki ekonomik yayılmacılık kılıcını Rusya’da olduğu gibi askerî yağmacılık silahıyla beslerse, bu organizmanın zararlı difüzyonu kendi kendini afallatıp topal bırakacaktır. Bu yüzden Hong Kong ve Tayvan’daki münakaşalar birkaç neslin ideolojik kavgalarının ötesinde, yüzyıllardır bir sarkaç gibi Şangay’dan Kaşgar’a sallanıp duran Çin hakimiyetinin hudutlarını gösterecektir.

Netice Yerine
Teknolojik ve bilimsel ilerlemeler ile politik ve askerî gelişmeler bize 20. yüzyılda olduğu gibi hem müspet hem de menfi bir yarın vaat ediyor. Geçen 22 yılın en önemli sosyal hadisesi COVID-19 pandemisini gören günümüz dünyası daha olgun ve daha olumsuz bir yarın kurguluyor. Olgun, çünkü 1945’ten beri büyük ölümlere aşina olmayan dünya, yeni ihtimalleri ihtiyatla defalarca düşünecek. Olumsuz, zira devlet ve şirketlerin aşılarla sağladığı geçici kontrol birçok topluluğu komplolara sürüklüyor. Böylece, siyaset sahasında ismi lazım olmayan bir yığın siyasetçinin toplumlararası temsil ettiği irrasyonel reaksiyonların geri çekilmesi kalıcı olmayabilir. Popülizm şu an bir medcezir dalgasına benziyor ve şu an cezir safhasında olması yarın bu dalgaların geri gelmeyeceğini ispat etmez. Kuzey Amerika ve Avrupa’da siyasetçileri artık muhafazakâr/liberal/sosyalist şeklinde tasnif ve tefrik etmenin ötesinde popülist/popülist olmayan şeklinde yeni bir usul gelişiyor. Yazının başında vurgulandığı gibi unutmasıyla meşhur insanlık, umutlarıyla menfur kararlarla popülistleri besleyecek mi? Yine de COVID ile olgunlaşan dünyanın yıpranan ama savaşlara dayanan demokrasi gemisi bu dalgaları aşacaktır. Elverir ki, yarına olan ümit ve insana olan güven kaybolmasın! 19. yüzyılda doğan klasik ideolojiler kendisini meydana çıkaran şartlar yok olunca silinebilir veya değişebilir. 21. yüzyılın ilk 22 yılı henüz bu şartların tamamıyla yok olduğunu izah eden bir emareden mahrum. Artan ideolojik kavgaların sarsmaya hazır fay hatlarına ve politik meydanların mayın tarlalarına dönüşmesi gerçeği de malum. Bunun yerine galaksilerarası farklılıklara saygının esas olduğu, hayalî sınırları ve sunî sınıfları olmayan yeni dünyalarda UFO’larla seyahat etmek ve telepatik iletişim kurmak hayali muhteşem. 2122’de 22. yüzyılın ruhunu ve kültürünü anlamak isteyen birisinin 21. yüzyılın uç hayallerine çapkın bir tebessüm atması da muhtemel. Yazının ilk kısmındaki teknolojik ilerlemeler arttıkça 2122’de bugünlere hayretle gülümseyecek insanların sayısı da artacak. Yapay Zekâ (AI) sahasındaki her adım şimdiden bizi hem güldürmüyor hem de düşündürmüyor mu? Genetik ve moleküler biyolojideki ilerlemeler bütün canlıları ve biz insanları yeni bir merhaleye sürükleyebilir mi; kesin cevap vermek için çok erken veya çok geç. Çok erken, çünkü 21. yüzyılın geriye kalan 87 yılında insan zekasının ulaşacağı hacmi hayalle hesaplamak çok zordur. Çok geç, belki yarının hayallerinde çoktan taze bir hudut çizilmiş, yeni bir boyut filizlenmiş, başka bir kâinat kurulmuştur.
Kaynaklar
Brooks, David (11 Mart 2007). “The Vanishing Neoliberal”. The New York Times.
Edmonds, Rich (4 Nisan 2013). “40 years have passed for mobile phones and Nokia dominates bestsellers list”. Windows Central.
https://www.windowscentral.com/40-years-mobile-phones-have-passed-nokia-dominates-bestsellers-list
Hannah Ritchie, Edouard Mathieu, Max Roser and Esteban Ortiz-Ospina (2023), “Internet”. Our World in Data ‘https://ourworldindata.org/internet’
Kadhim, Abbas K. Governance in the Middle East and North Africa: A Handbook. London: Routledge, 2013, 422
Ray, Michael (18 Nisan 2023). “8 Deadliest Wars of the 21st Century”. Encyclopædia Britannica
https://www.britannica.com/list/8-deadliest-wars-of-the-21st-century
Specia, Megan. “383,000: Estimated Death Toll in South Sudan’s War” (26 Eylül 2018). The New York Times. https://www.nytimes.com/2018/09/26/world/africa/south-sudan-civil-war-deaths.html?smid=url-share
Yemen UNCT Annual Report 2021. The United Nations Country Team. https://yemen.un.org/en/176632-yemenunct-annual-report-2021
The Annual Data of China GDP: Çin Milli İstatistik Bürosu. NBS. “National data – annual – national accounts – Gross Domestic Product”. Mart 2021.
“The 20 bestselling mobile phones of all time”. (26 Ocak 2016). The Telegraph. http://www.telegraph.co.uk/technology/2016/01/26/the-20-bestselling-mobile-phones-of-all-time/
“What can your mobile phone records reveal about your creditworthiness?” (20 Kasım 2015) World Economic Forum.
“Number of smartphone mobile network subscriptions worldwide from 2016 to 2022, with forecasts from 2023 to 2028,” Statista.
https://www.statista.com/statistics/330695/number-of-smartphone-users-worldwide/
“Digital inclusion, key to a future with equality”, Iberdrola Editörleri. 10 Mayıs 2023’te ulaşıldı.
https://www.iberdrola.com/social-commitment/digital-inclusion