Geçmişten Günümüze İçki Yasakları: İçki, Müslüman Mahallesinin Salyangozu Muydu?

F. IŞIL SEVİMLİ
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ TARİH VE SİYASET BİLİMİ BÖLÜMLERİNDEN MEZUNDUR.

Pek çok kişinin umutla girdiği bir yıl olan 2024, butik şarap ve bira üreticileri için o kadar da umut dolu değil. Bunun sebebi yeni yıla yaklaşık bir ay kala değiştirilen teminat kanunu. Anadolu Ajansı’nda yayımlanan habere göre Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasası’nın Düzenlenmesine Dair 4733 Sayılı Kanun’da değişiklik yapılarak kanuna 8/A yetki maddesi eklendi (Apero, 2023). Bu kanunun 5. maddesi ile tütün, tütün mamulleri, alkol üretimi ve ithalatı faaliyetinde bulunanlardan teminat alınması kararlaştırıldı (Rödl&Partner, 2023). Bu, şu anlama geliyor: Bira ve şarap üreticilerinden 20 bin litre kapasiteye kadar üretim yapanlar 5 milyon, 300 bin litre kapasiteye kadar üretim yapanlar 100 milyon, 300 bin litre ve üzerinde üretim yapanlar 30 milyon Türk lirası teminat vermek zorunda bırakılacak. Yüksek alkollü içeceklerde ise bu sayı 50 milyon Türk lirası. Örneğin, 50 bin litre üretim yapan şarap üreticisi, 250 bin litre üretim yapan şarap üreticisi ile aynı teminatı ödemek zorunda kalacak. Bu durum Türkiye’deki butik şarapçıların teminat miktarının altında ezilerek üretimlerini durdurma noktasına gelmelerine sebep olabilir. Butik şarap üreticilerinin, toplam şarap üreticilerinin yarısından fazla olduğunu hesaba katarsak bu teminat kararının şarap sektörünü ciddi bir çeşitsizliğe sürükleyeceği savunulabilir.

Kaynak: https://medyascope.tv/wp-content/uploads/2023/09/icki-yasagi.jpg

Bira sektörü için de durum pek farklı değil. Peki bu çeşitsizlik ne anlama geliyor? Yılda iki kere gelen fahiş ÖTV zamlarının, içkinin ulaşılabilirliğini kısıtladığı bir gerçek. Buna ek olarak, bu teminatın şarap üreticilerinin önemli bir bölümünün ortadan kalkmasına yol açması durumunda içkinin sofralarda yer almasını zorlaştıracağı tahmin edilebilir. Bu, akıllara ortada gerçek anlamda bir yasak olmasa da yaşanan gelişmelerin, çıkarılan kanunların ve yapılan zamların pratikte bir yasaklama amacı taşıyabileceğini getiriyor. Yasak kelimesi Türkiye’deki içki dünyası için yeni bir kavram değil. Osmanlı Devleti’nde yaşayan Müslümanların çeşitli yasaklarla içkiden uzak durdukları genelgeçer bir bilgi olarak mevcut. Hatta bu varsayım “Osmanlı Devleti’nde Müslümanlar içki içmezdi, bu yüzden içki kültürü çok gelişmemiştir” argümanına yol açmıştır. Fakat yine de Osmanlı Devleti’ndeki meyhanelerin tek müşterilerinin gayrimüslimler olmadığına çeşitli kaynaklardan ulaşabiliyoruz. François Georgeon’a göre, şarap ve diğer içkiler, şeri hükümlere rağmen hemen her dönemde Müslümanlar tarafından az veya çok ama gizlice tüketilmiştir (2013, ?). Buna ek olarak İhsan Erdinçli’nin bulgularına göre “16-17. yüzyıllara ait İstanbul şeriye sicillerinde gerek bireysel içki tüketerek gerekse de sosyalleşme mekânlarından meyhaneye giderek bu tür suçları işleyen Müslüman erkek ve kadınlara dair örnekler bulmak mümkündür” (Erdinçli, 2020). Bu yazıda 16. yüzyıldan bu yana süregelen içki yasaklarını incelerken aynı zamanda uzun zamandır dillere pelesenk olmuş bir argümanın da doğruluğunu sorgulayacağım. Türkiye’de yaşayan Müslümanların içkiyle ilişkisini incelerken geçmişten bugüne Osmanlı Devleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin de içkiye bakış açısını değerlendirmiş olacağım.

Anadolu’da bira, şarap veya rakı üretim ve tüketiminin tarihin çok erken dönemlerinde başladığı bir gerçektir. Göbeklitepe’de bulunan çeşitli eşyalara göre Hititler’in bira üretimi yaptığı sonucuna ulaşılabilir. Hititler’in asmayı tanıdıkları, asma ticaretinin M.Ö. 2000-3000 yılları arasında Fenikeliler tarafından yapıldığı bilinmektedir. Biraya M.Ö. 1800 yıllarında yazılan Gılgamış Destanı’nda bile rastlamak mümkündür. Yine Mezopotamya’da Herodotus’un gözlemlerine göre insanlar arpadan yapılan bir çeşit şarap içtiklerini aktarmıştır (Demir, 2023). Anadolu coğrafyasında yaşamaya başlayan Türklerin de kımız içme alışkanlıklarını sürdürürken şarap içtiklerini gösterecek kanıtlar mevcuttur. Ancak Müslümanlığın Anadolu coğrafyasında yaygınlaşması, kendisini Müslüman olarak tanımlayan devletlerin, şeri kanun içkiyi kesinlikle yasakladığından tebaalarına çeşitli regülasyonlar uygulamasını kaçınılmaz hale getirmiştir.

Osmanlı Devleti’nin uyguladığı ilk içki yasağının Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşandığını biliyoruz. Bu yasakların Osmanlı Devleti’nin Mekke ve Medine’yi fethedip halifelik unvanını sultanlara geçirmesiyle aynı döneme denk düşmesi bir tesadüf değildir. Osmanlı Devleti artık sadece Müslüman bir devlet değil, Müslüman dünyasında kutsal sayılan ve değer verilen halifeliği de elinde bulunduran bir devlet olduğu için şeri kanunların daha sıkı uygulanmaya başlanması önlenemez. Bu bağlamda Kuran’da kesinkes yasaklanmış olan içkinin de bundan etkileneceği bir gerçektir. Buna kanıt olarak ilerleyen zamanlarda III. Mehmed (1595- 1603), I. Ahmed (1603-1617), IV. Murad (1623-1640), IV. Mehmed (1648- 1687) ve III. Selim’in (1789-1807) hükümdarlıklarında içki yasaklarından bahsetmek mümkündür (İpşirli, 2007). Bu yasaklar meyhaneleri kapatmak gibi gayrimüslimleri de etkileyecek kadar geniş çaplı olmasına karşın, sadece Müslümanların içki satışı yapılan yerde bulunmalarını ve içki satın almalarını yasaklayacak şekilde de uygulanmıştır. Tarihçi İhsan Erdinçli’nin bulgularına göre birinci tip yasaklar padişahlarca daha çok tercih edilmiştir. Bu durum ana amacın içkinin yasaklanmasından çok içkinin bulunduğu ortamların yasaklanmaya çalışıldığını göstermektedir. Meyhaneler tıpkı kahvehaneler gibi asayişi bozabilecek yerler olarak algılandığından kapatılmalarının amacının içkiyi yasaklamaktan ziyade devlet için toplumsal düzeni bozabilecek grupların bir araya gelmesini engellemek olduğu düşünülebilir.

Bu yaklaşımın bir diğer yansıması, meyhanelerin Osmanlı padişahları tarafından “inançsızlığın sembolü” olarak görülerek zaman zaman orduya ilahi destek sağlama hedefiyle büyük askerî seferlerin başında yasaklanmasıdır (Erdinçli, 13). Bu yasaklamaları incelediğimizde amacın genellikle pragmatik ve sonuca yönelik olduğunu görmekteyiz. Aynı zamanda yasaklar uzun süreli ve etkili olmadıkları için eleştirilmiştir (Imber, 2004). Çünkü bu yasaklar padişahtan padişaha değişim göstermiş, kimi zaman aynı padişahın döneminde bile mevcut yasaktan vazgeçme durumu gözlenmiştir. Payitahttaki içkiye yönelik regülasyonların modern bir şekilde düzenlenmesi 1839 yılında yayımlanan Tanzimat Fermanı ile mümkün olmuştur. Bu ferman gayrimüslimleri kanunlar önünde Müslümanlarla eşit statüye kavuşturmuştur. Tanzimat Fermanı’ndan sadece bir yıl sonra gelen ceza kanunnamesinde Müslümanlara yönelik herhangi bir içki yasağından bahsedilmemesi, geçmiş yüzyıllarda Müslümanlara uygulanan içki yasaklarının artık devam ettirilemeyeceğini göstermektedir. Çünkü toplumu mensup oldukları dine göre ikiye ayırmak ve halkı iki farklı pratiğe tabi tutmak eşitlik ilkesini zedelemek anlamına gelmektedir. Oysa Tanzimat Fermanı’nın ve Ceza Kanunnamesi’nin birinci amacı, halkı devlet gözünde eşit hale getirmek olduğu için bu yasağın ya halkın tamamına uygulanması ya da hiçbir kısmına uygulanmaması gerekmektedir.

François Georgeon benim savunduğum argümanı ileri seviyeye taşıyarak Tanzimat döneminde içki tüketiminin bir “bir yaşam tarzı” olduğunu iddia etmiştir. Buna kanıt olarak, II. Mahmud döneminde alkol tüketme alışkanlığının devlet hizmetinin farklı seviyelerini saraydan başlayarak kademeli olarak etkilemeye başladığını, Bâbı-Âli’deki bürokratlar ve bakanlık çalışanlarının düzenli olarak bar ve meyhanelere gidenler arasına katıldığı savunmuştur. İçki tüketimini İstanbul’da bir yaşam tarzı olarak betimlemek biraz aşırı gözükse de bize toplumun üst seviyesinin bakışı hakkında ipucu verir. Bir başka ipucu da Fahriye Hanım’ın 1844 yılında çıkarttığı Ev Hanımı adlı yemek kitabıdır. Bu kitap lokal tariflerden Osmanlı-Fransız füzyonlarına geniş bir skalada yemeklere yer vermekle kalmayıp aynı zamanda sofra kuruluşundan, çatal bıçak diziminden ve elbette içki servisinden bahseder.

Rom ve şarap ihracatı da 19. yüzyılda artmıştır. Jamaika romunun ithalatı 1827 ve 1835 yılları arasında 8530 galondan 97.108 galona çıkmıştır. Bu, kısa süre içinde yüzde binden fazla artış anlamına gelmektedir (Georgeon). 19. yüzyılın sonlarına doğru Fransa’yı kasıp kavuran filokseranın sonucunda bağları ağır derecede zarar gören Fransa çareyi şarap ithal etmekte bulmuştur. Bu zaman diliminde Osmanlı Devleti’nin Fransa ile şarap ticareti gelişmiştir. Osmanlı’nın Fransa’ya şarap ihracatı 1872’de 1500 hektolitre, 1876’da 4000 ve 1878’de 8000 hektolitre iken ?birlikte? 100.000 hektolitreye sıçramıştır (Portes, 1886, alıntılandığı gibi Eldem, 2017). 1892 yılında yaşanacak kesin düşüşe kadar Osmanlı Devleti’nin şarap ihracatı ?25000? hektolitreye ulaşmıştır. Bu alıntılar bize şarap tüketimine dair kesin bilgiler vermese de şarabın Müslüman dünyasından o kadar da uzak olmadığını gösterebilir. Çünkü en nihayetinde üzümleri yetiştiren, yıl boyunca ilgilenen çiftçilerin tamamının Hristiyan olması mümkün değildir. Şaraplık üzüm tarımına sadece Hristiyan nüfusun çok olduğu Kıbrıs’ta değil; Aydın, İzmir, Muğla ve Trakya’da da rastlanmaktadır (Eldem, 2017).

Bu bilgilerin yanı sıra içki tüketimini ve satışını yükselen, doğrusal bir gelişmeymiş gibi göstermek tam anlamıyla doğru olmayabilir. 20. yüzyılın başlarında bazı broşürlerde, gazetelerde ve açık derslerde rakının ve şarabın kötülendiğini görebiliriz. Georgeon’a göre 1908’de yaşanan Jön Türkler devriminden sonra rakı, şarap gibi içkiler kişinin, halkın sağlığını bozan içecekler olarak görülmeye başlanmıştır. Sağlık gerekçesiyle içkiyi sosyal hayattan dışlama politikası Cumhuriyet’in ilk yıllarında da devam etmiştir. Canan Balkan’ın yüksek lisans tezinde bahsettiği üzere, erken dönem Cumhuriyet’te Jön Türklerin içkiye dair “sağlık” argümanlarını destekleyen alkol karşıtlarıyla karşılaşmak mümkündür.

“[…] [A]lkol karşıtlarının Batılılaşma, modernleşme ve laikleşme rotasına paralel olarak konumlarını değiştirmesi, kendilerini ‘halk’ sağlığını düşünen insanlar olarak tanımlamaları ile sonuçlandı. Bunun sonucunda alkol karşıtları devletle birlikte laikleşerek dönüştüler ve 1920’lerdeki pozisyonlarından farklı olarak 1930’larda hükûmetle aynı tarafta olmaya çalıştılar” (Balkan, 87-89).  Balkan, yüksek lisans tezindeki argümanıyla bu alandaki tartışmalara yeni bir soluk kazandırdı. Böylece erken Cumhuriyet dönemindeki içki karşıtlığı, dinî argümanlarla tartışılmaktan çıkıp aynı yıllarda Avrupa ve Amerika’da görülen içki karşıtlığı ile aynı bağlamda okunabilir hale geldi.

Sonuç olarak, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki  içki yasaklarını modernleşmeyle bir okumak ve toplumlar modernleştikçe içki kültürü, üretimi ve tüketimi yaygınlaşmıştır demek doğru bir yorum olmayacaktır. Bunun yerine, tarihsel süreçteki iniş  çıkışları kabul ederek yorum yapmak daha doğru olacaktır. Buradan hareketle, İslam için kutsal kabul edilen Mekke ve Medine’nin Osmanlı Devleti’nin yönetimine geçmesinden sonra, padişahların halife olarak Müslüman tebaalarına karşı sahip oldukları sorumluluktan doğan bir motivasyonla çeşitli yasakları yürürlüğe koydukları; ancak yasakların asıl nedeninin, çıkabilecek bir kavga, isyan ve ayaklanmanın önüne geçmek olduğu söylenebilir. Bunlar, insanların toplu halde buluşmasını önlemek amacıyla alınan pragmatist önlemler olduğu için çok kalıcı değildir ve bu yüzden zaman zaman eleştirildiklerini görebiliriz. Öte yandan, Tanzimat döneminde baskın olan eşitlik ve özgürlük düşüncelerini ve devlet tarafından koyulmuş kesin bir yasak olmamasını göz önünde bulundurduğumuzda, en azından Müslüman yönetici kadrosunun şarap, şampanya ve rakı ile haşır neşir olduğunu; ancak bu havanın geç dönem Osmanlı ve erken dönem Cumhuriyet döneminde dünyaya paralel olarak sürdüğünü ve içkinin mental ve fiziksel rahatsızlıklara yol açan zararlı bir şey olduğu görüşünün hakim olduğunu gözlemlemiş bulunuyoruz.

Kaynaklar

Balkan, C. (2012). The Anti-Alcohol Movement in the Early Republican Period in Turkey. Yüksek Lisans Tezi.

Eldem, E. (2017). A French View of the Ottoman-Turkish Wine Market, 1890-1925. Lucienne Thys-Senocak (Ed.), Of Vines and Wines. The Production and Consumption of Wine in Anatolian Civilizations through the Ages.

Erdinçli, İ. (2020). Yasaklardan Modern Denetime: Osmanlı Devleti’nin İçki Tüketimine ve Meyhanelere Yaklaşımı. CTAD, 16(31), 1-32.

Demir, F. (2023). BİRANIN TARİHİ VE KÜLTÜREL YÖNÜ ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR DEĞERLENDİRME. Kültür Araştırmaları Dergisi, 17, 327-345.

Georgeon, F. (2013). Osmanlılar ve İçiciler: On Dokuzuncu Yüzyılda İstanbul’da Alkol Tüketimi (C. Kurt, Çev.). Yemek ve Kültür, 13, 51-52.

Imber, C. (2004). Şeriattan Kanuna Ebussuud ve Osmanlı’da İslami Hukuk (M. Bedir, Çev.). Tarih Vakfı Yurt Yayınları. Portes, L., & Ruysen, F. (1886). Traité de la vigne et de ses produits. Paris: Octave Doin.

Yorum bırakın