EKİN BAYUR
SABANCI ÜNİVERSİTESİ ÇATIŞMA ANALİZİ VE ÇÖZÜMÜ PROGRAMI’NDAN YÜKSEK LİSANS MEZUNUDUR.
Türkiye’de kadın hareketi, 20. yüzyılın başından itibaren toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde önemli bir yere sahiptir. 1980 sonrası demokratikleşme süreci, 1990’larda küresel feminizmin yükselişi ve 2000’lerde Avrupa Birliği (AB) üyelik süreci gibi ulusal ve uluslararası dinamikler, kadın haklarının genişletilmesi için önemli fırsatlar sunmuştur. Ancak, 2010’lardan itibaren hükûmet politikaları kadın hareketinin kazanımlarını tehdit etmiş, bu da feminist mücadeleyi daha zorlu bir hale getirmiştir. Kadın hakları savunucuları hem ulusal hem de uluslararası mekanizmaları kullanarak toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini sürdürmüş, ancak siyasi, toplumsal ve ideolojik engellerle karşılaşmıştır.

Kadın Hareketinin Tarihsel Arka Planı
1980’lerden 2000’lere: Demokratikleşme ve Feminist Mücadele
1980 askerî darbesi sonrası demokratikleşme süreci kadın hakları hareketi için yeni bir alan açmıştır. Küçük gruplar halinde örgütlenen kadınlar, ayrımcılık deneyimlerini paylaşarak ortak mücadele alanları oluşturmuşlardır. 1985 yılında Türkiye’nin CEDAW’ı (Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) imzalaması, kadın hakları mücadelesinde uluslararası bir referans noktası haline gelmiştir. 1986 yılında sivil toplum kuruluşları hâlâ sıkı devlet gözetimi altındayken kadın hareketi CEDAW’ı uygulamaya zorlamak için ilk kampanyasını başlatmıştır.[1] 1990’larda da feminist hareket, yasal düzenlemelerde reform yapılması için kampanyalar düzenlemiş ve kamuoyunda kadın hakları farkındalığını artırmıştır. Bu dönemde kadın sığınma evlerinin kurulması, aile içi şiddetle mücadele yasalarının çıkarılması ve kadınların sosyal hayatta güçlendirilmesi için çeşitli adımlar atılmıştır.[2]
2000’lerin İlk Yıllarında Kadın Hareketi ve Yasal Reformlar
2000’lerin başında Türkiye, AB üyelik sürecinin getirdiği reform fırsatlarıyla önemli bir demokratikleşme dalgası yaşamıştır. Avrupa Birliği’nin 1999 yılında Türkiye’nin adaylık sürecini resmi olarak kabul etmesi ile özellikle “insan hakları” kriterleri ve bu alanda yapılması beklenen değişiklikler[3] kadın hareketi için önemli bir alan açmıştır.[4] Bu dönemde feminist hareketler, yasal reformlar için güçlü bir baskı unsuru olarak ortaya çıkmıştır. AB’nin demokratikleşme ve insan hakları konularındaki talepleri, kadın hareketinin toplumsal cinsiyet eşitliği yönündeki çabalarını desteklemiştir.
2001 yılında yapılan Medeni Kanun değişiklikleri, kadınların ekonomik ve sosyal haklarını genişleten önemli bir dönüm noktası olmuştur. Özellikle evlilik sırasında edinilen malların eşit paylaşımı, kadınların ev içi emeğinin tanınması açısından büyük bir adım olarak değerlendirilmektedir. Bu düzenlemede feminist örgütlerin ulusal ve uluslararası platformlarda yürüttükleri etkin lobi faaliyetlerinin etkisi de oldukça büyüktür.
2004 yılında Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikler, kadın hakları açısından bir başka önemli kazanımdır. Cinsel suçların “bireylere karşı işlenen suçlar” olarak tanımlanması ve cezaların artırılması gibi reformlar, kadınların hukuki güvencelerini artırmıştır. Evlilik içi tecavüzün suç olarak tanımlanması, toplumsal cinsiyet temelli şiddetin cezasızlıkla karşılanmasının önüne geçmeyi amaçlamıştır. Ayrıca, tecavüzcünün mağduruyla evlenmesi durumunda cezasının ertelenmesini sağlayan madde kaldırılmış ve evli ile bekâr kadınlar veya bakire ile cinsel olarak aktif kadınlar arasında ayrım yapan düzenlemeler iptal edilmiştir. 2010 Anayasa reform paketinde anayasanın toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili 10. maddesi de güçlendirilerek devletin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama yükümlülüğü açıkça ifade edilmiştir.[5]
Bir yıl sonra, Ceza Kanunu’ndaki değişikliklere paralel olarak hükûmet Belediyeler Kanunu’nda bir değişiklik başlatmıştır. Bu değişiklikle nüfusu 50.000’den fazla olan belediyelerin aile içi şiddet mağdurlarını korumak amacıyla kadın sığınma evleri açması zorunlu hale getirilmiştir.[6] 2006 yılında ise Başbakanlık, feminist gruplarla iş birliği yaparak toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti önlemeye yönelik daha radikal ve kapsamlı bir plan hazırlamıştır. Bu girişim, kadınlara yönelik şiddeti ortadan kaldırmak için harekete geçmesi gereken tüm kurumların sorumluluklarını ayrıntılı bir şekilde listelemiştir.
2011 yılında ise İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülke Türkiye olmuştur. 2012 yılında sözleşme TBMM’de kabul edilmiş, böylece sözleşmeyi onaylayan ilk ülke de Türkiye olmuştur.[7]
Bu reformlar, kadın hareketinin stratejik bir şekilde uluslararası sözleşmelere dayandırdığı taleplerle hayata geçirilmiştir. Kadın örgütleri, Türkiye’nin taraf olduğu CEDAW gibi uluslararası sözleşmeleri etkili bir şekilde kullanarak hükûmet üzerinde baskı oluşturmuştur. Ancak bu reformların uygulanmasındaki eksiklikler toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması yolunda halen önemli bir engel olarak varlığını sürdürmektedir.
2010 Sonrası Dönem: Otoriterleşme ve Kadın Haklarının Araçsallaştırılması
Anti-Demokratik Dönüşüm ve Feminist Hareketin Marjinalleştirilmesi
2010’lardan itibaren Türkiye’de artan otoriterleşme eğilimleri, kadın hakları hareketiyle devlet arasındaki ilişkiyi dönüştürmüştür. Yapılan tüm bu reformlar ve iyileştirmeler bir noktada kadının aile içindeki ikincil ve bağımlı rolünü destekleyen politikalarla birlikte ilerlemekteydi. Kadın örgütleri başlangıçta hükûmetle iş birliği yapmaktaydı ancak zamanla bu ilişki ideolojik bir ayrışmaya dönüşmüştür.
Hükûmet, kadın haklarını destekleyen politikaları görünürde sürdürmüş, ancak bu süreçte yalnızca bazı muhafazakâr kadın örgütlerini desteklemiştir. KADEM gibi hükûmetle bağlantılı sivil toplum kuruluşları (GONGO olarak da bilinir), kendi çevrelerinden oldukça tepki görmelerinin yanında toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını “toplumsal cinsiyet adaleti” söylemiyle değiştirmeye çalışmaktadır. Hükûmetin, kadının toplumdaki ve ailedeki yerine ilişkin yeni nesil muhafazakâr bir söyleme sahip bu gibi derneklerle iş birliğini artırması da ilk 10 yılda izlenen “liberal” görüntünün devam ettirilmeyeceğinin bir işareti olmuştur.
Geçtiğimiz beş yılda ise göstermelik reformlar dahi son bulmuş, aksine yapılan reformların iptali dahi konuşulmuştur. Örneğin 2019 yılında AKP milletvekilleri, cinsel suçlara yönelik cezaları içeren değiştirilmiş Ceza Kanunu maddelerine itiraz etmiş ve bu maddelerden geri adım atmaya çalışmıştır.[8]
İstanbul Sözleşmesi ve Geri Çekilme Kararı
2011 yılında imzalanan ve 2012’de yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi, uluslararası bir taahhüt olarak Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde önemli bir kazanımdır. Ancak, 2021’de Türkiye’nin bu sözleşmeden çekilmesi, kadın hareketi için ciddi bir gerileme olarak görülmüştür. Bu karar, kadınların şiddete karşı korunmasında yasal mekanizmaların zayıflamasına neden olmuş ve feminist hareketin direnişini daha da güçlendirmiştir. Sözleşmeden çekilme sonrası 42 şehirde eylemler düzenlenmiş, sosyal medyada, siyasette, parlamentoda ve birçok mecrada tepki gösterilmiştir.
Hükûmete yakınlığı ile bilinen KADEM dahi sözleşmeden çekilmek yerine Konsey’e bir yorum beyanı verilmesini tercih ettiğini belirtmiştir.[9]
Kürtaj Tartışmaları ve Kadınların Üreme Hakları

Türkiye’de kadınların üreme hakları, özellikle 2012 yılında kürtaj yasağı tartışmalarıyla gündeme gelmiştir. Kürtaj yasağı tartışması kadın hakları konusunda liberal bir görüntü çizen hükûmetin de bu imajı korumaktan vazgeçtiği ilk olay olarak gösterilebilir. Dönemin başbakanının kürtajı “cinayet” olarak nitelendirmesi, kadınların bedenleri üzerindeki haklarını savunma mücadelesinin de gerekliliğini göstermiştir.
Kürtaj süresinin 10 haftadan 4 haftaya indirilmesi girişimi, kadın hareketi ve sivil toplum tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştır. Bu dönemde kadın örgütleri, sosyal medya kampanyaları ve kitlesel protestolar düzenleyerek kamuoyunda farkındalık yaratmayı başarmıştır. #BenimBedenimBenimKararım kampanyası, kadınların beden hakları üzerindeki taleplerini geniş kitlelere duyurmuş ve uluslararası düzeyde dikkat çekmiştir. Sonuç olarak, hükûmetin kürtaj yasağını uygulamaya koyma girişimi geri çekilmiştir. Günümüzde de belirli aralıklarla tartışılan yasal kürtaj süresi hakkında yeni bir düzenleme yapılması hâlâ olasıdır.[10]
Kadınların Siyasetteki Temsili
Kadınların siyasetteki temsili, Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin önemli bir parçasıdır. 2000’li yıllarda kadın milletvekili oranında artış yaşanmış olsa da bu oran hâlâ dünya ortalamasının altındadır. 2023 seçimlerinde kadın milletvekili oranı yüzde 20,1 ile Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmıştır.[11] Bu artış, kadın örgütlerinin kota sistemi gibi politikaları savunması ve kadın adayları destekleme kampanyalarının etkisiyle mümkün olmuştur.[12]
Halihazırda meclisteki siyasi partilerde eş genel başkanlık sistemi olan DEM Parti hariç kadın bir genel başkanı olan ve 5’ten fazla milletvekili olan bir siyasi parti bulunmamaktadır. Türkiye’de siyasi partilerde kadın temsili, erkek egemen yapının etkisi altında sınırlı kalmaya devam etmektedir. Partiler arasında gönüllü olarak uygulanan cinsiyet kotası örnekleri bulunsa da bu kotalar yetersizdir. Örneğin, İYİ Parti yüzde 25, CHP yüzde 33, DEM Parti yüzde 40 ve DEVA Partisi yüzde 35 kota uygulamaktadır. KA.DER’in verilerine göre, 2024 yerel seçimlerinde kadın aday oranı il belediye başkanlıklarında yüzde 14,37, ilçe belediye başkanlıklarında ise yüzde 11,58’de kalmış ve genel olarak kadın aday oranı yalnızca yüzde 11,5 olmuştur.[13]
2024 yerel seçimleri itibarıyla Türkiye genelindeki 81 ilde yalnızca 11 kadın belediye başkanı seçilmiştir. Bunların 6’sı CHP’den, 4’ü DEM Parti’den ve 1’i AKP’dendir. 61 ilçede kadın belediye başkanları kazanmıştır. CHP 32 kadın belediye başkanı, DEM Parti 31 ve AKP 8 kadın belediye başkanı seçmiştir. Bu veriler, önceki seçimlere göre hafif bir iyileşme göstermesine rağmen siyasi temsildeki cinsiyet dengesizliğinin hâlâ belirgin olduğunu ortaya koymaktadır.[14]
DEM Parti ve HDP’nin eş başkanlık politikası ile TİP’in yüzde 50 eşit temsil hedefi, kadın temsiliyetini artırmak adına olumlu örneklerdir. Ancak tüm partiler KA.DER’in önerdiği fermuar sistemi gibi daha kapsayıcı politikalar izlemediği sürece siyasi temsildeki cinsiyet eşitsizliği devam edecektir. Türkiye’de kadınların hem yerel yönetimlerde hem de parlamentoda düşük temsil oranları, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde hâlâ kat edilmesi gereken uzun bir yol olduğunu göstermektedir.
8 Mart Taksim Gece Yürüyüşü: Feminist Dayanışmanın Sembolü

8 Mart Taksim Gece Yürüyüşü, Türkiye’de kadın hareketinin en güçlü kolektif eylemlerinden biri olarak 2003 yılından bu yana her yıl düzenlenmektedir. Dünya Kadınlar Günü’ne ithafen düzenlenen bu etkinlik, feminist mücadelenin hem Türkiye’de hem de uluslararası düzeyde görünürlük kazandığı bir platform haline gelmiştir. İstanbul’un en merkezî noktalarından biri olan Taksim’de başlayan ve genellikle İstiklal Caddesi üzerinde devam eden bu yürüyüş, kadınların eşitlik, adalet ve özgürlük taleplerini haykırdığı bir meydan olmuştur. Ancak bu etkinlik, zaman içinde artan baskılar ve yasaklarla karşı karşıya kalmış, feminist mücadelenin direniş gücünü de gözler önüne sermiştir.[15]
2003 yılında düzenlenen ilk gece yürüyüşü, 1980 sonrası feminist hareketin kolektif bir eylem olarak yeniden şekillenmesinin bir yansımasıdır. Türkiye’nin AB üyelik sürecinin demokratikleşme etkileri, kadın hareketine yeni bir ivme kazandırmış ve toplumsal cinsiyet eşitliği talepleri daha görünür hale gelmiştir. Gece Yürüyüşü, bu dönemde kadınların kamusal alanı sahiplenmesinin ve patriyarkal düzene karşı ortak bir ses çıkarmasının yolu olmuştur.
2000’li yılların başında Gece Yürüyüşü’ne katılım sayısı birkaç yüz kişiyle sınırlıyken 2010’lara gelindiğinde bu sayı binlerce kişiye ulaşmıştır. Kadın cinayetlerine, cinsiyet temelli şiddete ve ayrımcılığa karşı mücadele, yürüyüşün ana temaları arasında yer almıştır. Sloganlar, pankartlar ve ritmik danslar eşliğinde feminist dayanışma her yıl daha da güçlenmiştir.
2010’lu yılların ortalarından itibaren Gece Yürüyüşü, Türkiye’de artan otoriterleşme eğilimleriyle paralel olarak devletin hedefi haline gelmiştir. 2015 yılından itibaren kadınların yürüyüş yapmak istediği Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi sıklıkla polis tarafından barikatlarla kapatılmıştır. Bu dönemde hükûmet, yürüyüşü kamu düzenine tehdit olarak nitelendirmiş, güvenlik gerekçeleri öne sürülerek etkinlik yasaklanmıştır. Ancak kadın hareketi, bu yasaklara karşı her yıl daha yaratıcı yöntemler geliştirerek feminist direnişi sürdürmüştür. 2019 yılındaki sert polis müdahalesi[16] ve sonrasında her sene giderek artan polis şiddeti ve baskılara rağmen yürüyüş devam etmektedir.
Gece Yürüyüşü, kadın hareketinin bir yansıması olarak hem Türkiye’deki feminist mücadelenin dinamiklerini hem de toplumsal direnişin gücünü göstermektedir. Yıllar içinde artan yasaklara ve baskılara rağmen, feminist hareket bu etkinliği bir direniş alanı olarak korumuş ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini sürdürmüştür. Gece Yürüyüşü’nün evrimi, feminist dayanışmanın yalnızca bir eylemle sınırlı kalmadığını, aynı zamanda kültürel bir değişim ve toplumsal bir direniş biçimi olduğunu kanıtlamaktadır. Türkiye’de toplumsal sokak muhalefetinin neredeyse yok olduğu bir dönemde 8 Mart Gece Yürüyüşü’nün her sene devam ediyor olması da Türkiye’de kadın hareketinin önemini ve gücünü göstermektedir.
Sonuç
Türkiye’de kadın hareketi, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde önemli kazanımlar elde etmiştir. Ancak bu süreç geçtiğimiz yıllarda giderek daha zorlu bir hale gelmiştir. Kadınların kazanılmış haklarını koruma ve genişletme çabaları, zaman zaman ciddi engellerle karşılaşsa da dayanışma ve direnişin gücü, bu mücadelenin sürekliliğini sağlamıştır.
Kadınların sosyal, ekonomik ve siyasal alandaki eşitliği, yalnızca kadın hakları açısından değil, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin güçlendirilmesi için de hayati öneme sahiptir. Feminist hareketin yıllar içinde kazandığı deneyim ve dayanışma kültürü, bu mücadelenin geleceği için umut vadetmektedir. Kadın hakları savunucuları gerek ulusal gerekse uluslararası düzeyde sürdürdükleri dayanışma ve mücadeleyle Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bir gelecek vizyonunu diri tutmaya devam etmektedir. Bu vizyon, yalnızca kadınların değil, toplumsal adalet ve eşitlik isteyen herkesin ortak sorumluluğudur.
[1] Arat, Yeşim. 2022. “Democratic Backsliding and the Instrumentalization of Women’s Rights in Turkey.” Politics & Gender 18(4): 911–41. doi: 10.1017/S1743923X21000192.
[2] 1980-2000 arası kadın hareketleri hakkında bilgi için: https://gergedan.press/turkiyede-kadin-hareketleri-iii-8421/
[3] Kubicek, Paul. 2011. “Political Conditionality and European Union’s Cultivation of Democracy in Turkey.” Democratization 18 (4): 910–31.
[4] Müftüler-Baç, Meltem. 2005. “Turkey’s Political Reforms and the Impact of the European Union.” South European Society and Politics 10 (1): 17–31.
[5] Sarıhan, Şenal. 2005. Türk Ceza Kanunu Kadınlara Neler Getiriyor? [What the Turkish penal code brings to women]. Ankara: İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği.
[6] Coşar, Simten, and Metin Yeğenoğlu. 2011. “New Grounds for Patriarchy in Turkey? Gender Policy in the Age of AKP.” South European Society and Politics 16 (4): 555–73.
[7] Kadının İnsan Hakları Derneği. https://istanbulsozlesmesi.org/sozlesmenin-hazirlanisi-ve-kabulu/
[8] Bianet. 2019. “Withdraw the Motion Foreseeing Marriage Amnesty for Child Abusers.”
January 22. https://bianet.org/english/women/204710-withdraw-the-motion-foreseeingmarriage-
amnesty-for-child-abusers
[9] KADEM: https://x.com/kademorgtr/status/1373216451885207553
[10] 2012 Kürtaj Haktır Eylemleri: https://aramizda.org.tr/8-haziran-2012-kurtaj-haktir-eylemi/
[11] Anadolu Ajansı. 2023. https://www.aa.com.tr/tr/politika/kadinlarin-siyasetteki-temsil-orani-cumhuriyet-tarihinin-en-ust-seviyesinde/2898389
[12] KA.DER (Kadın Adayları Destekleme Derneği) https://ka-der.org.tr/
[13] KA.DER. 31 Mart 2024 Mahalli İdareler Seçimleri Kadın Aday Oranları, https://ka-der.org.tr/31-mart-2024-mahalli-idareler-secimleri-kadin-aday-oranlari
[14] Doğruluk Payı. 2024. Kadınlar Yerel Yönetime Ne Kadar Katılabildi: 2019 ve 2024 Yerel Seçimleri, https://www.dogrulukpayi.com/bulten/kadinlar-yerel-yonetime-ne-kadar-katilabildi-2019-ve-2024-yerel-secimleri
[15] Feminist Bellek. https://feministbellek.org/feminist-gece-yuruyusu/#:~:text=Bug%C3%BCn%20pek%20%C3%A7ok%20%C5%9Fehirde%20kad%C4%B1nlar,8%20Martta%20bu%20y%C3%BCr%C3%BCy%C3%BC%C5%9F%C3%BC%20ger%C3%A7ekle%C5%9Ftiriyor.
[16] BBC. 2019. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-47496417

Yorum bırakın