Bahmut Cephesinde Yaşananlar Bize Ne Anlatıyor?

Enes Gündoğdu
İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü lisans öğrencisidir.

Savaşların tarihteki önemini anlatarak başlamayacağım bu yazıya. Herhalde bu konuda hepimiz mutabıkız. Hatta savaşların değişimdeki rolünü abartma eğiliminde olduğumuz bile söylenebilir. Bu abartı tarihçiliğin kronik sorunu olan dönemlendirme probleminden kaynaklanır. Savaşların azameti ve dehşeti o denli göz alıcıdır ki tarihi dönemlendirirken başka bir milat, nirengi noktası aramayız. Dönemleri savaşlarla başlatır savaşlarla bitiririz. Osmanlı’nın yükselişi İstanbul’un fethiyle başlar, İnebahtı (veya II. Viyana) kaçınılmaz sonun başlangıcıdır. Yükselme, gerileme gibi iddialı konseptler çağdaş tarihçilikteki saygınlıklarını yitirmiş olsa da dönemlendirme yaparken savaşlara referans vermeyi sürdürüyoruz. Osmanlı’nın kuruluş tarihinin genel kabulün aksine (1299 değil) 1302 olduğunu söylerken Halil İnalcık’ın dayanak noktası Bafeus savaşıydı. 1299 yılında bir beyliğin miladı olmaya değer bir olay kayıt altına alınmamıştır. Bir beyliğin miladı olmaya değer bir olay tabii ki bir savaştır.

Okumaya devam et “Bahmut Cephesinde Yaşananlar Bize Ne Anlatıyor?”

Asya-Pasifik’teki Kritik Güçler Dengesi: Kore-Japonya İlişkilerine Bir Bakış

Yalın Akçevin
Boğaziçi Üniversitesi Asya Araştırmaları Merkezi yüksek lisans mezunudur.

Günümüzde küresel siyasette başlangıç evresinde olan ve uzun dönemde de en belirleyici olacak hadise, Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) Çin Halk Cumhuriyeti arasında başlamakta olan Pasifik Soğuk Savaşı’dır. Bu yeni çatışma –bir önceki halinden bildiğimiz gibi– her şeyden önce ekonomik kuvvetlerin ve siyasi/ekonomik modellerin çatışması şeklini alacaktır.  Bu iki küresel devi birbirine bağlayan Asya-Pasifik coğrafyası ise kaçınılmaz olarak ana sahne olacaktır. Bölgesel dinamiklerin büyük bir çoğunluğu hâlâ belirsiz ve değişim halinde olmakla beraber, ABD’nin bölgesel politikasında kilit rol oynayacak iki ülkeye şimdiden işaret edebiliriz: Kore Cumhuriyeti ve Japonya. Geleneksel olarak ABD’nin müttefiki olan bu iki ülke arasındaki ilişkiler günümüzde oldukça gergin seyretmekte ve bölgesel dengelerin nasıl şekilleneceğine dair belirsizliği arttırmaktadır.

16-17 Mart 2023’te Kore Başkanı Yoon Suk-yeol ve Japonya Başbakanı Kishida Fumio’nun ikili zirvesi on iki yıllık bir aradan sonra büyük bir gelişme olmuş, ancak Kore halkının verdiği reaksiyonla birlikte ilişkilerin ne kadar engebeli olduğu bir daha gözler önüne serilmiştir. Kore-Japonya ilişkilerinde halihazırda mevcut olan sorunlar ve bu sorunların tatmin edici bir şekilde çözümlenip çözümlenememesi, bu ülkelerin ekonomik ağırlıkları ve stratejik önemleri de düşünüldüğünde, bölgedeki dengeleri derinden etkileyecektir.

Dikkat Yüksek Gerilim Seul-Tokyo Arası Diplomasi

Kore ile Japonya arasındaki gerilim iki ülke arasındaki tarihin günümüze bıraktığı bir mirastır. Ancak, bu miras iki ülke arasında asırlarca devam etmiş olan ilişkilerin değil, aksine geçtiğimiz yüzyılın başında Japon emperyalizminin Asya-Pasifik bölgesindeki yükselişinin bir eseridir. Kendi emperyal ve kolonyal genişlemesi çerçevesinde, Japon İmparatorluğu Kore’yi 1910’da ilhak etmiş ve 1945’te İkinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisine kadar Kore’yi kendi ekonomisinin ve savaş makinasının entegre bir parçası olarak yönetmiştir. Bu dönemin Kore’de açtığı maddi ve manevi yaralar ise 1945’te Kore’nin bağımsızlığını kazanmasıyla açığa vurulmuş ve iki ülke arasında kesintisiz denebilecek bir gerilimli diplomasi havası başlamıştır.

Bu yaraların en önemlisi, Kore’nin ilhak edilip sömürgeleştirilmesi ve bu süreçte Japonların Kore’nin insanını ve kaynaklarını kullanıp kültürünü yok etmeye çalışmış olmasıdır. Japon İmparatorluğu, Kore’yi yönettiği dönemde Korece yerine Japoncanın kullanılması politikasını gütmüş, Korelilerin Japonca isimler almalarını ve Japon kültürüne uygun olarak her gün Tokyo’daki imparatoru selamlamalarını zorunlu kılmış, birçok tarihî dokümanı ve yapıyı yok etmiş, Korelileri Japon adalarında işçi olarak çalıştırmış ve yarımadanın ekonomisini tamamen imparatorluğun ihtiyacını karşılayacak şekle sokmuştur. Tarihi boyunca kendi yüksek kültürüne sahip olmuş, Japonya ile Çin arasında köprü görevi görmüş ve emperyalizmin Uzak Doğu’ya tam anlamıyla el attığı 19. yüzyıla kadar bağımsızlığını korumuş olan Kore halkı için bu yaşananlar büyük bir millete karşı işlenebilecek en fena bir suçu teşkil etmiştir.

Sömürgeleştirilmiş – ya da bu akıbetten kendini tüm benliği pahasına kurtarabilmiş – her milletin bilincine yerleşen sömürgeci nefreti, ezilen ve kullanılan Kore halkının da bilincinde yer etmiştir. Bağımsızlığın üzerinden neredeyse seksen yıl geçmiş olmasına rağmen bu yaralar tam anlamıyla kapanmadığı gibi, Kore’nin yaşamış olduğu tahribatın milli bilinçte bıraktığı iz, Kore ile Japonya arasındaki ilişkileri kaçınılmaz olarak etkilemektedir. Diplomasiyi ve insan ilişkilerini her daim etkiler durumda olmanın yanı sıra, iki ülke arasındaki tarihin özellikle Japonya’da okul kitaplarına sterilize edilmiş bir şekilde sokulmaya çalışılması Kore (ve Çin’in) tepkisini çekmekte ve iki ülke arasındaki tarihî “revizyonizm” kavgalarına sebep olmaktadır.

Kim Haksun (ortada) 1991’de kendi hikâyesini anlatan ilk Koreli “konfor kadını” idi. (Korea Economic Institute Facebook hesabından (www.shorturl.at/cU456) 24 Nisan 2023 tarihinde alınmıştır.)

Bu dönemde Korelilere karşı işlenmiş olan suçlardan biri, suçun boyutu ve Kore halkında yaratmış olduğu manevi etkiyle diğerlerinden sıyrılmakta ve iki devlet arasında başlı başına bir anlaşmazlık kaynağı teşkil etmektedir: “konfor kadınları”[1]. 1991’de Kim Hak-sun’un başlattığı adalet arayışı ile Kore ve dünya kamuoyunun gündemine giren “konfor kadınları”nın bu talepleri Kore’de hem devlet kademelerinde hem de halkta karşılık bulmuştur. Japon İmparatorluk Ordusu’nun elinde cinsel, bedensel ve zihinsel olarak şiddete maruz kalmış Koreli kadınların hikâyeleri, Kore’nin milli bilincinde halihazırda Japonya’ya yönelik var olan rahatsızlığa yeni bir boyut katmış ve iki ülke arasındaki ilişkilerde de büyük bir tartışma konusuna dönüşmüştür. Bugün, hayatta olan Koreli “konfor kadınlarının” sayısının giderek azalıyor olması da bu konu üzerinde yaşanan sorunların çözülmesi için özellikle Kore tarafında aciliyetten doğan bir baskı yaratmakta ve bu sorunun çözülmesine verilen önemi arttırmaktadır.

Seul-Tokyo İlişkilerinde Normalleşme Döngüleri

Emperyalizmin ve sömürgeciliğin gölgesi, iki ülke arasındaki ilişkileri zedelemiş olsa da ilişkileri düzeltmek ve normalleştirmek adına çeşitli adımlar da atılmıştır. 1965 yılında yapılan bir anlaşma ile iki ülke arasında ilişkiler normalleştirilmiş, Japonya’nın Kore’yi ilhakı ve işgal dönemi için tazminat ödemesi kararlaştırılmış ve iki devlet arasındaki sorunların “nihai” bir şekilde çözüldüğü ilan edilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus, Kore tarafının bu anlaşmayı Park Chung-hee diktası sırasında, ekonomik kaynaklara ihtiyaç duyduğu bir dönemde Japonya’ya açılmak motivasyonuyla da yapmış olduğudur. Japon İmparatorluk ordusunda subaylık yapmış olan Park Chung-hee’nin, bu anlaşmayı yakın ilişkiler kurduğu Japon Başbakanı Kishi Nobusuke’nin kardeşi olan Başbakan Sato Eisaku ile oluşturduğu da gözden kaçmamalıdır. Burada kurulmuş olan diplomatik düzen, 1990’larda Kore’nin demokratikleşmesi ve “konfor kadınları” hikâyelerinin ortaya çıkması ile bozulmuştur. Kore halkının sesinin devlet tarafından bastırılamaz olduğu noktada, iki ülke arasında kamuya mal olmuş hislerin ve rahatsızlıkların da kontrolü zorlaşmış, gerilimler daha da açığa çıkmıştır.

Taraflar, 2015’te “konfor kadınları” sorununu çözmek amacıyla özel bir anlaşma imzalamış ve bu anlaşma ile konunun “tamamen ve geri çevrilemez” şekilde çözüldüğü açıklanmıştır. Ne ilginçtir ki, bu anlaşma yapıldığında Kore’de başkanlık koltuğunda oturan Park Geun-hye, 1965 anlaşmasını yapan Park Chung-hee’nin kızı, Japon Başbakanı Abe Şinzo ise Kişi Nobusuke’nin torunu ve Sato Eisaku’nun yeğeniydi. Ancak 1965 anlaşmasında kurulmuş olan düzenin kaderinden 2015 anlaşması da kaçamamıştır. Kararlaştırılmış olan tazminat, içten bir özür bekleyen ve çoğu artık ileri yaşta olan Koreli “konfor kadınları”nın bu basit ama önemli taleplerine cevap ver(e)mediği için, anlaşma Kore’de pek de karşılık bulamadı. 2019 yılına gelindiğinde, özellikle Kore’de halkın desteğini alamayan ve eski “konfor kadınları”nın bir kısmı tarafından beklentileri karşılamadığı gerekçesiyle lanetlenen anlaşma, Başkan Moon Jae-in’in aldığı bir kararla yürürlükten kalkmış oldu.

Kore Başkanı Yoon Suk-yeol ve eşi Kim Keon-hee (solda), Japonya Başbakanı Kishida Fumio ve eşi Kishida Yuko (sağda) Tokyo’nun Ginza bölgesinde yemekte. (Kishida and Yoon bond over sukiyaki, omurice and beer in Ginza – Nikkei Asia adresinden 24 Nisan 2023 tarihinde alınmıştır.)

Kore-Japonya ilişkisinin temel sorunlarını teşkil eden bu konuda huzursuzluğun ve anlaşmazlığın tam anlamıyla çözülememiş olması, iki ülke arasındaki ilişkilerin tamir edilemeyecek düzeyde sorunlu olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Kore’de 2022 seçimlerinde iktidara gelen Başkan Yoon Suk-yeol’un kabine üyeleri ve danışmanları arasında, Kore-Japonya (ve ABD) arasındaki ilişkilerin ve iş birliğinin arttırılması konusunda açıkça taraftar olan kişiler vardır. Japonya’nın ise Liberal Demokrat Parti iktidarda olduğu sürece, Kore ile olan tarihî defterlerin kapatılması şartıyla, ikili (ya da ABD’yi ekleyerek çoklu) ilişkileri güçlendirmek konusunda hevesli olacağını söyleyebiliriz.

Mayıs 2023’te gerçekleşmiş olan Yoon-Kishida zirvesinde, iki ülke arasında iş birliğinin yeniden sağlanması ve bölgesel bir güç merkezinin tesis edilmesi için önemli kararlar alınmıştır. Ancak, özellikle Kore halkının alınan kararlara tepkisi ve uzmanlarla vatandaşların tarihe dayanan sorunların çözülmesinde Japonya’nın üstte olmasına karşı çıkması, normalleşmenin kolay olmayacağının bir göstergesidir. Kore halkının bilincine işlemiş olan, Japonya’ya yönelik olumsuz imge ve duygular tatmin edici bir şekilde çözümlenemediği sürece, iki ülkede devletlerarası kararlar istenen şekilde alınabilir; ancak toplum desteğinin olmadığı durumda ilerleme kaydetmek mümkün olmayacağı gibi, Kore’de her iktidar değişiminde ilişkiler sıfırlanma riski yaşayacaktır. Japonya, Kore halkının gönlünü kazanmayı başardığında iki tarafın ilişkilerini ileri taşımak için ortada pek bir engel de kalmayacaktır.

Yeni Soğuk Savaşta Seul-Tokyo Hattı

Kore Cumhuriyeti ve Japonya ilişkilerinde yaşanacak her iyileşme, ABD-Çin arasındaki potansiyel çekişmede, Asya-Pasifik coğrafyasında ABD ve bloğunun hanesine yazılacak bir artı olacaktır. Bu iki kuvvetin iş birliği kurabilmesi ve sorunlarını çözme (ya da kenara koyma) başarısını göstermesi durumunda, bölgede ekonomik ağırlık, stratejik konum, erişim ve diplomatik anlamda güçlü bir odak oluşturmak da mümkün olacaktır. Bu hem Kuzey Pasifik ve Doğu Asya’da stratejik üstünlük sağlanması konusunda, hem de Asya-Pasifik’te ekonomik kuvvet kullanılarak ilişkiler kurulmasında ABD tarafını avantajlı bir yere getirecektir. Bu noktaya gelmek için iki tarafın ihtiyacı olan tek şeyse, tarihin kendilerine miras bıraktığı çekişmeleri dürüst ve samimi bir şekilde çözmektir.

Kaynaklar

AsiaNews.it. “Seoul Critical of Tokyo’s Revision of History Books.” http://www.asianews.it, 4 May 2022, http://www.asianews.it/news-en/Seoul-critical-of-Tokyo%27s-revision-of-history-books–55518.html.

Aum, Frank. “Mended Ties between Japan and South Korea Would Boost Regional Security.” United States Institute of Peace, 28 July 2022, http://www.usip.org/publications/2022/07/mended-ties-between-japan-and-south-korea-would-boost-regional-security.

Blakemore, Erin. “How Japan Took Control of Korea.” HISTORY, 27 Feb. 2018, http://www.history.com/news/japan-colonization-korea.

Cumings, Bruce. “Korea, a Unique Colony: Last to Be Colonized and First to Revolt.” The Asia-Pacific Journal: Japan Focus, 1 Nov. 2021, apjjf.org/2021/21/Cumings.html.

Gramer, Robbie. “As Security Threats Mount, Japan and South Korea Begin (Carefully) Mending Fences.” Foreign Policy, 30 June 2022, foreignpolicy.com/2022/06/30/japan-south-korea-bilateral-relations-north-korea-china/.

In-hwan, Jung, et al. “Korean Experts Call Yoon-Kishida Summit a One-Sided Win for Japan.” English.hani.co.kr, 17 Mar. 2023, english.hani.co.kr/arti/english_edition/e_national/1084090.html. Accessed 25 Apr. 2023.

Laufer, Jessie. “Hitting Reset on Japan-South Korea Relations.” Thediplomat.com, 9 Aug. 2022, thediplomat.com/2022/08/hitting-reset-on-japan-south-korea-relations/.

Megerian, Chris. “US Seeks United Front in Asia despite Korea, Japan Tensions.” AP NEWS, 28 Sept. 2022, apnews.com/article/taiwan-technology-japan-asia-united-states-ebbc0ee4cbf31d4d0b78a783e831a6a3.

Sharma, Abhishek. “South Korea and Japan Relations: Moving beyond the Horizon.” WION (World Is One), 29 Aug. 2022, www.wionews.com/south-korea-and-japan-relations-moving-beyond-the-horizon-511160.


[1] Bu terim için ufak bir not düşelim. İngilizcesi “comfort women” olan bu terimin tatmin edici bir çevirisi maalesef yok. Birebir çeviri çok elverişli olmasa da alternatiflerinin yokluğunda kullanmayı tercih ediyorum. Bu terimin tırnak içinde kullanılması üzerinde bir uzlaşı var.

Machiavelli ve Hobbes’a Göre Siyasetin Alanı

B. Caner Şafak
Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde yüksek lisans öğrencisidir.

Bu yazıda, siyaset felsefesi ve siyaset biliminin kurucu sayılabilecek metinlerini ortaya koyan Machiavelli ve Hobbes’un siyaset anlayışlarını, meşruluk ve egemenlik gibi kavramlar etrafında karşılaştırarak ele almaya çalışacağım. Yazıda derinlemesine bir çözümleme veya yorumlama yapmaktan ziyade siyaset ile temel düzeyde ilgilenen okuyucu için genel bir çerçeve çizmeye çalışacağım.

Okumaya devam et “Machiavelli ve Hobbes’a Göre Siyasetin Alanı”

Merkel’in Ardından: Scholz Hükümetinin Birinci Yılında Ne Var, Ne Yok?

Emrah Aslan
Akdeniz ve Hamburg Üniversiteleri Ortak Avrupa Çalışmaları Bölümü’nden (EUROMASTER) yüksek lisans mezunudur.

Almanya’da sosyal demokrat siyasetçi Olaf Scholz’un liderliğinde oluşturulan üçlü koalisyon birinci yılını geride bırakırken Merkel’in ardından geçen bir yılda Almanya’da nelerin değiştiği ve değişmediği de merak konusu. Son bir yılda dünya, büyük siyasi ve ekonomik çalkantılara, krizlere maruz kalırken Alman siyaseti de bundan fazlasıyla nasibini aldı. Peki aradan geçen bir yılda Almanya’da koalisyonun karnesi nasıl? Scholz hükümeti iktidara gelirken neler vadetti, bir yılda neler yaptı? Merkel sonrası Almanya’da işler nasıl gidiyor?

Okumaya devam et “Merkel’in Ardından: Scholz Hükümetinin Birinci Yılında Ne Var, Ne Yok?”

Kıbrıs’ın Demokratikleşme Süreci

FederIca AlessandrInI
LUISS GuIdo CarlI Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Yüksek Lisans öğrencisidir.

1974-1994 Döneminde Avrupa Birliği’nde Entegrasyon için Zorluklar ve Beklentiler

Kıbrıs’ın çözülmemiş anlaşmazlığı, günümüzde özellikle çözüm süreciyle ilgili olarak kapsamlı bir şekilde tartışılan karmaşık ve çetrefilli bir meseleyi temsil etmektedir. Son yirmi yılda bu özel Akdeniz adasını etkileyen olayların dönüşü temelinde potansiyel kalıcı çözüm açısından çok şey tartışıldı, ancak çatışan iki tarafın hâlâ içinde bulunduğu açmazın temel nedenleri, hatta dikkatli bir şekilde ele alınırsa, tarihsel olarak yeterince araştırılmamış gibi görünüyor. Bu nedenle, 1974’te ortaya çıkan zorlu durumun getirdiği önceden var olan koşulların ve diğer sonuçların daha derinlemesine incelenmesi gerekmektedir. 1994 Korfu Zirvesi’nde AB’ye tam üyelik için yeşil ışık yanana kadar Avrupa entegrasyonu fikrine doğru atılan ilk adımların uygulanabilirliği sorgulanmalıdır. Bu anlamda, ülkenin içişlerini etkileyen siyasî değişimlerin doğasına ve karmaşık demokratikleşme sürecinde birden fazla dış aktörün oynadığı role derinlemesine bakmak, Kıbrıs sorununun kapsamlı bir şekilde anlaşılması için çok önemlidir.

Okumaya devam et “Kıbrıs’ın Demokratikleşme Süreci”

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Deniz Ticaretine Etkisi

Selin Topkaya
Milano Üniversitesi Hukuk Bölümü’nde yüksek lisans öğrencisidir.

Şubat ayının sonunda başlayan ve Rusya’nın askerî operasyon olarak tanımladığı girişimden sonra, her sistemin birbirine bağlı olduğu global bir dünyada etkilenmeyen sektör kalmadı demek abartı olmayacaktır. Ancak tüm sektörlerin geçirdiği değişimleri yazmak çok uzun bir yazıya sebebiyet vereceğinden bu yazı sadece, savaşın deniz ticaretine olan etkilerini Türkiye özelinde irdeleyecektir. Başlıca ele alınacak konular; Ukrayna’da mahsur kalan Türk sahipli / bayraklı gemiler ve mürettebatı, Karadeniz’de artan sigorta primleri, yaptırımların Türk denizcilik sektörüne etkileri ve savaş sonrası oluşabilecek alternatif deniz ticaret rotalarıdır.

Okumaya devam et “Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Deniz Ticaretine Etkisi”

Japon Dış İlişkilerinde Egemenlik

Yalın Akçevin
Boğaziçi Üniversitesi Asya Araştırmaları Merkezi’nden yüksek lisans mezunudur.

Japon dış ilişkilerinin devam eden önemli tartışmalarından biri, ülkenin tam bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmesi üzerinde şekillenmektedir. Halihazırda devam eden bu “tam egemenlik” tartışması Japonya’nın Soğuk Savaş’tan miras kalan durumunu değiştirmeyi ve ülkeyi dış ilişkilerde kendi ağırlığını taşıyan bir “ağır sıklet” sporcu haline getirmeyi hedef almaktadır. Ancak Japon dış politikası incelendiğinde, bu tartışmanın arkasındaki mevcut düzenin bir egemenlikten yoksunluk değil, aksine bir “seçici” egemenlik durumu olduğu da gözlemlenebilir. Yani bugün Japon dış politikası, aslında rüzgârın yönüne göre dönen ve kuvvetine göre eğilen bir yapı değil; Japonya’nın çıkarı için gerek tam bağımsız gerek dışa bağımlı davranan bir yapıdır.

Okumaya devam et “Japon Dış İlişkilerinde Egemenlik”

Laiklik, Sekülarizm ve Devlet Dini

Chris Selçuk Erenerol
Brüksel Serbest Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Yüksek Lisans Mezunu ve Türk Ortodoks PATRİKHANESİ Basın Sözcüsü Yardımcısıdır.

Laiklik, sekülarizm ve devlet dini konuları çokça tartışılan ve pek az üstüne uzlaşılan alanlardır. Öncelikle bu kavramların özünde ne olduğunu, nasıl işlediklerini ve kullanıldıklarını anlamak şarttır.

Okumaya devam et “Laiklik, Sekülarizm ve Devlet Dini”

Unutanlar, Unutamayanlar ve Unutmaması Gerekenler İçin: Doğu Ege Adalarının Yunanistan Tarafından Silahlandırılması

Selin Topkaya
Milano Üniversitesi Hukuk Bölümü yüksek lisans öğrencisidir.

Türkiye, uluslararası arenada birçok kronik problemle boğuşmaktadır. Coğrafyanın bir dayatması olarak bu kronik problemleri en çok komşu olduğu ülkelerle yaşamaktadır. Yine de kamuoyunca bilinen bazı problemler, oluşturduğu tehlikenin büyüklüğünden ötürü diğerlerinden daha çok bilinmekte ve önemsenmektedir. Bahsi geçen problemlerin başında Yunanistan’ın; 1914 Altı Devlet Kararı, 1923 Lozan Antlaşması ve 1947 Paris Barış Antlaşması’na aykırı olarak bu antlaşmalarda belirlenen adaları silahlandırması ve üslendirmesi gelmektedir. Doğu Ege adalarının Türkiye’ye coğrafi yakınlıkları sebebiyle oluşabilecek herhangi bir çatışma durumunda üs olarak kullanılması ve bu adaların sahip olduğu stratejik ve askeri önem, bahsi geçen sorunu Türkiye’nin Yunanistan’la yaşadığı diğer sorunların üstüne çıkarmaktadır. Türkiye’ye bu denli yakın adaların silahlandırılmasının yarattığı milli güvenlik sorunu dışında, Doğu Ege adalarının gerek karasuları gerekse kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge gibi kıyı devletlerinin birtakım egemen haklara sahip olduğu deniz alanlarının sınırlandırılmasında etkisinin daha az olması ayrı bir önem taşımaktadır.[1]

Okumaya devam et “Unutanlar, Unutamayanlar ve Unutmaması Gerekenler İçin: Doğu Ege Adalarının Yunanistan Tarafından Silahlandırılması”

Doğu Türkistan Meselesi ve Çin’in Katliamlarının Meşruiyet Dayanakları

Hatice Nur İçen
Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler yüksek lisans öğrencisidir.

Bundan yaklaşık yetmiş üç yıl önce Çin’in kuzeybatısında yer alan Doğu Türkistan bölgesi, Çin Komünist Partisi’nin kuruluşuyla birlikte işgal edildi. Yani, Çin İç Savaşı’nda komünistlerin milliyetçilere karşı kazandığı zaferin tarihi, aynı zamanda Çin Komünist Partisi’nin kuruluş yıldönümü ve Uluslararası Doğu Türkistan STK’lar Birliği’ne göre işgalin başlangıç tarihi 1 Ekim 1949[1].

Okumaya devam et “Doğu Türkistan Meselesi ve Çin’in Katliamlarının Meşruiyet Dayanakları”