Olimpos’un Öğretileri

Alparslan Mimaroğlu
Boğaziçi Üniversitesi Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümü mezunudur.

Çoğumuz Yunan mitolojisiyle ilk defa ne zaman tanıştığını bilmiyor. Ben de bilmiyorum. Bilmek de mümkün değil büyük ihtimalle. Bir Yunan tragedyasından esinlenmiş film izlemek Yunan mitolojisiyle tanışmak mıdır? “Herkül gibi güçlü” cümlesini ilk kez duyduğunda mı yoksa denizlerin kralının her çizgi filmde Poseidon’un üç uçlu mızrağına sahip olduğunu fark ettiğinde mi tanışmak diyebiliriz! Hesiodos’un Theogonia’yi yazışıyla aramızda iki bin beş yüz yıl olmasına rağmen Yunan mitolojisi popüler kültürde varlığını sürdürmeye devam ediyor. Popüler kültürümüzün o kadar içine işlemiş ki gözümüzü açtığımız anda izlemeye başladığımız çizgi filmlerle başlayıp hayatımızın sonuna kadar gerek marka isimleri olarak gerekse filmlerde izlediğimiz karakterler olarak veya kendimize anlattığımız hikayeler olarak Yunan mitolojisi asla yanımızdan ayrılmıyor.

Okumaya devam et “Olimpos’un Öğretileri”

Sosyal Medya: Bireyin Değiştiği Yer

Musa Koçoğlu
Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisidir.

Sosyal medya hakkında yazılan yazıları çokça görmüşsünüzdür, bu yüzden bu yazının farklı bir şeyler söylemesi ve konu hakkında iyi bir kavrayış sağlaması daha da önem kazanıyor. Bilindiği üzere sosyal medya, özellikle COVID-19 salgınından kaynaklı karantina süreciyle birlikte hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Bunu dünya çapında ve Türkiye dahilindeki sosyal medya kullanıcı istatistiklerine bakarak görebiliriz. Örneğin, Ekim 2021 verilerine göre dünya nüfusunun yarısı sosyal medya kullanırken[1] Türkiye’de Ocak 2020 verilerine göre 54 milyon sosyal medya kullanıcısı[2] bulunuyor. Türkiye’deki kullanıcıların çok büyük oranda Facebook, Instagram ve Twitter üçlüsünde zaman geçirdiğini de bu istatistiki bilgilere ekleyebiliriz.[3] Bu platformlarda bu denli insanın yer alıyor oluşu, bu platformların bireyler üzerinde ne kadar etkili olabildiğine dair iyi bir fikir verebilir. Sosyalleşme alanının sanal ortama taşınması, gerçekliğin sosyal medyada ne derecede temsil edilebileceği sorunsalı ve doğru bilginin edinimi gibi başlıklar altında bireyin sosyal medyayla olan etkileşimini incelemek, yazının başında bahsettiğim kavrayışı sağlamada yardımcı olacaktır.

Okumaya devam et “Sosyal Medya: Bireyin Değiştiği Yer”

Merhaba

Muratcan Zorcu
Koç Üniversitesi Tarih Bölümü doktora öğrencisidir.

Kişisel bir hikâyeye hoş geldiniz. Hikâyemiz son üç dört aydır kolektif bir bilinçle hareket ediyor. Gün geçtikçe daha kolektif hâle gelecek. Ama şimdi hikâyeyi başa saralım. Üniversite yıllarında derslerimi takip ederken veya etmeye çalışırken bir yandan ders aralarında tanıdıklarımla sohbet ediyordum, diğer yandan da lise yıllarından beri biriktirmeye çabaladığım birbirinden değerli dostlarımla yılda bir iki kez buluşuyorduk. (İstanbul’da kapılarını aşındırdığım kıymetli büyüklerimden şimdilik bahsetmeyeceğim.) Bu süreçte de Feyzi, Berk, Alparslan, Engin ve Bahadır benim en yakın dostlarım oldular. Her zaman muhabbetlerinden memnun ayrıldım. Ama özellikle Alparslan’la 2010’lu yılların sonlarında Moda Sahili’nde, Kanyon’da, Boğaziçi kampüsünde yaptığımız gezintiler diğerlerinden de başka bir özellik taşıyordu: Dünyayı değiştirmek fikri ana temamızdı. Herhangi bir film yönetmeni bir filmle toplumu çevre felâketine karşı duyarlı hâle getirebiliyorsa Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden birinde okuyan biz, niçin böyle bir çaba içine girmiyorduk? Bu fikirsel temellerle bir defterimi ‘proje defteri’ ilan edip her konu hakkında karalamalara başladım. Bu karalamaların hepsi nedense kişisel bir blog fikrine çıkıyordu; yazacaktım ve on dokuzuncu asrın büyük insanları gibi bir şeyleri değiştirecektim. Hem heveslerin hem de amatörlüğün getirdiği çabalarla her yılın Eylül ayında Ağustos’ta zihnen pişirdiğim blog açma fikrini fiiliyata döküyordum; Ekim’de, Kasım’da da bir şekilde içerik üretebiliyordum; ama dönem sonu yaklaşıp final sınavları ve assignment’lar biriktikçe blog konusundaki hevesim kaçıyordu. Bu blog açma çabam Blogger ve WordPress üzerinden üç dört yıl kadar devam etti. Sonrasında Mart 2020’de pandemi zuhur edip evlere kapandığımızda çok güzel bir proje ilgimi çekti; Gergedan Dergi(si) internet üzerinden çok kıymetli bir ekiple sağlam içerikler hazırlıyordu ve günceldi. Eski fikirleri ısıtıp ısıtıp önümüze sunmuyordu. Bu süreçte, kıymetli dostum S. Oğul Tuna’nın davetiyle yoğunluğum müsaade ettikçe ben de yazılar yazmaya başladım. Gergedan Dergi’de yazarken de kişisel bir blog fikrine saplanıp kalma gerekçem, lise yıllarında çıkardığım “Tarih Silsilesi” dergisi sırasındaki deneyimlerimden ileri geliyordu: Dergicilikteki devamlılığın önündeki ana sorun, çoğunlukla matbaa masrafları ve içerik üretim sıklığı olmuştur. Bu deneyim bana sürekli geriye ket vuruyordu.

Okumaya devam et “Merhaba”