Musa Koçoğlu
Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisidir.
Sosyal medya hakkında yazılan yazıları çokça görmüşsünüzdür, bu yüzden bu yazının farklı bir şeyler söylemesi ve konu hakkında iyi bir kavrayış sağlaması daha da önem kazanıyor. Bilindiği üzere sosyal medya, özellikle COVID-19 salgınından kaynaklı karantina süreciyle birlikte hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Bunu dünya çapında ve Türkiye dahilindeki sosyal medya kullanıcı istatistiklerine bakarak görebiliriz. Örneğin, Ekim 2021 verilerine göre dünya nüfusunun yarısı sosyal medya kullanırken[1] Türkiye’de Ocak 2020 verilerine göre 54 milyon sosyal medya kullanıcısı[2] bulunuyor. Türkiye’deki kullanıcıların çok büyük oranda Facebook, Instagram ve Twitter üçlüsünde zaman geçirdiğini de bu istatistiki bilgilere ekleyebiliriz.[3] Bu platformlarda bu denli insanın yer alıyor oluşu, bu platformların bireyler üzerinde ne kadar etkili olabildiğine dair iyi bir fikir verebilir. Sosyalleşme alanının sanal ortama taşınması, gerçekliğin sosyal medyada ne derecede temsil edilebileceği sorunsalı ve doğru bilginin edinimi gibi başlıklar altında bireyin sosyal medyayla olan etkileşimini incelemek, yazının başında bahsettiğim kavrayışı sağlamada yardımcı olacaktır.
Karantina döneminin azımsanamayacak etkisiyle birlikte bireylerin ana sosyalleşme alanı sosyal medya platformları haline geldi. Bu sosyalleşme alanının aslında bir medya alanı olduğu, fakat bireylerin etkileşimine açılmasıyla beraber şu anki durumuna evrildiği söylenebilir. Kelimenin tam anlamıyla herkesin herkesi ve her şeyi takip edebildiği, beğenebildiği ve her konuda yorum yapabildiği bu alanda sosyalleşme normlarının oluşumu da gerçek sosyal hayattan farklı şekilde oluyor, çünkü fiziksel iletişimde kullandığımız ses tonu, jest ve mimik gibi araçlardan yoksunuz. Bunun sonucunda, sosyal medyada bireyler hakkındaki yargılar genellikle görsel ve yazınsal araçların toplamına indirgenmiş vaziyette. Sosyal medyada sıkça paylaşılan ‘yorumlar’ ve ‘meme/caps’ benzeri montajlı görseller bu indirgenmenin iyi birer göstergesidir. Bu durumun avantaj sağladığını savunanlar büyük ihtimalle sosyalleşme sınırlarının daha esnek olmasıyla gerçek hayattaki hiyerarşinin aşıldığını ve etkileşimde bulunduğumuz insan sayısının arttığını söyleyecektir; ancak sosyal medyada etkileşimde bulunduğumuz profiller veya medya ürünlerinin gerçeklikle bağlantıları da gün geçtikçe zayıflamaktadır. Örnek olarak sosyal medyada çokça yer alan influencer’lar verilebilir, çünkü bu profiller gerçek hayatta karşılığı olmayan takipçi sayısı kavramı üzerinden kâr sağlamaktadır ve bu takipçilerin bazıları gerçekte var olmayan bireylerden oluşabilmektedir.[4] Sosyalleşmeyi etkileşim sayısının fazlalığıyla ölçme girişimi, bireylerin gerçek hayatta sosyalleşme şekilleriyle tersine hiyerarşi oluşturmaktadır. Yani, birey ne kadar çok etkileşimde olursa (yazılı ve görsel anlamda), sosyal medyada o kadar ‘sosyalleşmiş’ algılanacak, bu da gerçek hayatta var olagelen, iletişimle sağlanan sosyalleşmenin tercih edilebilirliğini git gide azaltacaktır.
Sosyal medya bir sosyalleşme alanının yanında gerçekliğin temsilleriyle dolu bir alan. Bu alanda fiziksel iletişim yerine birbirleriyle sınırsız şekilde etkileşen bireyler, gerçekliğin temsillere ya da işaretlere indirgenmesinden kaynaklı da değişime uğramaktadır. Bu konudaki en yetkin kavramlaştırmayı yapmış Jean Baudrillard, medyanın bize daha güçlü ancak daha sinsi şekilde dayattığı tüketim zihniyetiyle beraber, bireylerin varoluşlarının gerçek olmayan ancak gerçek olandan daha gerçekçi duran temsiller alanında yer aldığını söylemekte ve bunu simülasyon teorisi içerisinde hyper-realism (aşırı gerçeklik) kavramıyla açıklamaktadır.[5] Buna örnek olarak sosyal medyadaki Instagram filtrelerini aşırı-gerçeklik kavramı üzerinden çözümleyebiliriz, çünkü bu filtreler gerçekte ya çok zor ya da imkansız olan görüntülerin birer temsili olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu da bizim veya gerçekte var olan bir manzaranın artık sosyal medyadaki filtrelerden geçmiş temsillere göre bir değerlendirmeye tabi tutulmasına sebep olmaktadır. Instagram özelinde konuşmak gerekirse, filtre uygulamamak bir ihtimal bu değerlendirme şeklini değiştirebilir; ancak gerçek olana yakın olmakla saf taklidin arasındaki sınır tamamıyla keyfe keder kalacaktır. Başka bir deyişle, değerlendirmenin yönü gerçekte var olandan yapay olana doğruyken yapay olandan gerçek olana doğru tersine bir değişim gerçekleşmiş olur ki bu da Baudrillard’ın öngördüğü pure simulacrum[6], yani saf taklidin gerçek olandan kopuşuna doğru temsillerin değer değişimini göstermektedir. Bu da sosyal medyanın bireyler nezdinde ayrı bir gerçeklik algısı oluşturma kapasitesinin göstergesidir.
Gerçekliğin temsil alanı olmasının yanında belki de en can alıcı özelliklerinden biri, sosyal medyanın bir bilgi edinme ortamı da olmasıdır. Örnek olarak, ana akım medya yerine başka haber kaynaklarından yararlanmak istiyorsanız görsel-işitsel olarak Youtube’a, yazılı olarak Twitter’a başvurmak son derece doğal bir hal aldı. Bu durumun yararlarının göz ardı edilemeyecek olduğu da aşikardır. Mesela daha önce fikirlerini duymadığımız kesimlerden insanları duyabilmekte, medya patronlarının ve editörlerinin uyguladıkları ‘sansür’ politikalarının ötesinde bir bilgi akışında gündeme dair bilgi edinebilmekteyiz. Ancak bilgi akışının yoğunluğunun ve niceliğinin bireyin kaldırabileceğinden fazla olduğu ayrı bir gerçek. Sosyal medyanın bu devasa bilgi akışını bireyin anlamlandırabileceği bir şekle getirmek için kullandığı algoritmalar işe yarar bir araç olarak platformların hepsinde kullanılmakta. Bu algoritmalar, bireyin etkileşime geçtiği ya da geçebileceği içerikler üzerinden öneriler oluşturarak bizim sosyal medyadaki bilgi edinme sürecimizin doğrudan editörlüğünü yapmış oluyor ve bunu genellikle kişinin tercihlerine göre yapıyor.[7] Bu da bizi bireylerin sosyal medyada karşı karşıya kaldıkları iki kavramla baş başa bırakmakta. Bunlardan biri epistemik ya da filtre balonları (epistemic/filtre bubbles), diğeriyse yankı odaları (echo chambers). Epistemik balonlar, genel olarak bilgilerin bir bilgi akışı veya ağı içerisinde görmezden gelinerek oluşturduğu alanları ifade etmektedir. Yankı odaları, diğer bilgilerin veya yorumların aktif olarak gözden düşürüldüğü bir sosyal yapı olarak kavramlaştırılmıştır.[8]
Epistemik balonların varoluşlarının temeli aslında mantıkta bulunan bir kavrama, doğrulama önyargısına (confirmation bias) dayanmaktadır. Bu önyargı, inandıklarımızın kanıtlarına çok dikkat etmemizden kaynaklanan bir mantık hatasıdır. Bu epistemik balonlar, karşıt argümanları değerlendirmeye almayarak inandığımız herhangi bir şeyin doğrulanma ihtiyacından beslenirler. Bunun başka bir dayanağı da aslında daha önce bahsetmiş olduğum sosyal medya algoritmalarının uygunluk (relevancy) üzerinden bize içerik ya da profil önerisi oluşturmasıdır. Bu da epistemik balon içerisinde yer alan, bireylerin aşırı özgüven oluşturmalarına ve karşıt argümanları görmezden gelerek sadece inandıkları noktalarda takılı kalmalarına sebep olmaktadır. Buradan çıkmanın ya da avam tabirle bu balonu patlatmanın yolu nispeten basittir: görmezden gelinen noktalardan bahsederek inanılan bilginin karşıtının da var olduğunu akılcı bir düzlemde göstermek ve inanılan üzerine tartışma açmak.
Yankı odaları ise sosyal medyadaki bilgi ediniminde bireyin değişmesinde büyük rol oynayan diğer kavramdır. Epistemik balonlardan küçük gözükse de önemli farkı, yankı odalarında insanların karşıt argümana sahip olanların fikirlerini ve bilgi kaynaklarını kötücül görmeleridir. Bir başka deyişle, yankı odalarının üyeleri kendi gruplarının bilgisine daha yüksek bir güvenilirlik atfederken bu yapı dışındaki her şeye olağanüstü bir düşmanlıkla bakarlar. Örnek olarak, Twitter’da bulunan belli başlı hesaplarda aynı politik ideolojinin tekrarlanması, hatta propagandası üzerine buna benzer hesapları takip eden bireylerin muhalif fikirleri duysalar dahi bunların uzlaşılabilir hiçbir tarafının olmadığını düşünmeleri verilebilir. Yankı odalarının çalışma biçimi ve insanları etkileme şekilleri, tarikatların telkinleri hatta beyin yıkama şekillerine de benzediğinden yankı odaları, epistemik balonlara nazaran bireylerin doğru bilgi edinimi konusunda daha büyük tehdit oluşturur. Daha güncel ve sosyo-politik bir yankı odası örneği olarak aşı karşıtlığı hareketi (anti-vaccination movement) verilebilir. Aşılara olan güvensizliğin çoğunlukla tıp alanında uzman olmayan ‘uzmanlar’ tarafından beslenerek oluşturulduğu söylenebilir. Bu, modern dünyada bilgi edinimi konusunda birbirimize ya da uzman olarak gördüklerimize olan bağımlılığımızın bir istismarı olarak da yorumlanabilir. Bu duruma karşı etkili bir savunma biçimi oluşturmak için epistemik balonlardaki gibi karşıt görüşün ifadesini kullanmak, tam tersi etki yapıp yankı odasındaki insanların inançlarını daha da keskinleştirecektir, bu yüzden kartezyen epistemik bir yeniden başlatma (cartesian epistemic reboot)[9] daha çok işe yarayabilir. Yani, inanmakta olduğumuz her şeye şüpheyle bakıp bilgi ve edinimi konusunda sıfırdan başlayarak yankı odasının yarattığı kurgusal ve çıkarcı zihniyetten kurtulmanın mümkün olduğu da söylenebilir.
Sonuç olarak, ana akım medyanın sosyal medyaya dönüşümüyle gücünün arttığı bu dönemde; sosyalleşmenin, gerçekliğin ve bilginin nitelikleri konusunda büyük sıkıntıların baş gösterdiği bir gerçek. Sosyal medya içerisinde bireyin ‘bireyselliğinin’, algoritmaların yarattığı uygunluk filtresiyle bilgi ediniminin bekçiliğini (gatekeeping) yapması da bilgi akışına dair çok katmanlı bir sorun oluşturur. Yine de sosyalleşme açısından gerçekte iletişim kurarak, gerçekliğin temsili açısından da orijinal olanı takdir ederek, ona hak ettiği saygıyı vererek bu sorunların bir şekilde iyiye dönüştürülebileceği inancındayım. Büyük ihtimalle bireyin sosyal medyayla etkileşimi daha farklı şekillerde ve alanlarda var olmaya devam edecektir (Metaverse, NFT vb.). Ancak önemli bir gerçeği aklımızdan çıkarmamamız da gerekli. İnsanların kurduğu yapay sistemler ve kurguladıkları gerçeklikler konusunda her zaman bir uyum sağlama var olmuştur, bu da sosyal medya-birey arasındaki ilişkinin potansiyelleri konusunda içimizi bir miktar rahatlatabilir.
Kaynaklar
https://plato.stanford.edu/entries/baudrillard/
https://knepublishing.com/index.php/Kne-Social/article/view/904/2334
https://aeon.co/essays/why-its-as-hard-to-escape-an-echo-chamber-as-it-is-to-flee-a-cult
https://sproutsocial.com/insights/social-media-algorithms/
Videolar
https://www.youtube.com/watch?v=YjweGnuWgrA&list=WL&index=9
https://www.youtube.com/watch?v=1Yxg2_6_YLs&list=WL&index=3
https://www.ted.com/talks/eli_pariser_beware_online_filter_bubbles
İleri Okumalar
https://www.amazon.com/Echo-Chamber-Limbaugh-Conservative-Establishment/dp/0195366824
https://www.amazon.com/gp/product/B084V7TTF8/ref=dbs_a_def_rwt_bibl_vppi_i14
https://oxford.universitypressscholarship.com/view/10.1093/acprof:oso/9780199593248.001.0001/acprof-9780199593248
https://www.amazon.com/Republic-Divided-Democracy-Social-Media/dp/0691175519
https://www.amazon.com.tr/Filter-Bubble-What-Internet-Hiding/dp/0241954525
https://www.kitapyurdu.com/kitap/simulakrlar-ve-simulasyon/52471.html
[1] https://www.smartinsights.com/social-media-marketing/social-media-strategy/new-global-social-media-research/#:~:text=More%20than%20half%20of%20the,access%20to%20a%20mobile%20phone
[2] https://datareportal.com/reports/digital-2020-turkey#:~:text=There%20were%2054.00%20million%20social,at%2064%25%20in%20January%202020
[3] https://gs.statcounter.com/social-media-stats/all/turkey
[4] https://www.ninavanvolkinburg.com/blog/2018/04/24/social-media-influencers-unreal-becomes-real
[5] https://plato.stanford.edu/entries/baudrillard/
[6] https://uh.edu/~cfreelan/courses/1361/BaudrillardQuotes.html
[7] https://sproutsocial.com/insights/social-media-algorithms/
[8] https://aeon.co/essays/why-its-as-hard-to-escape-an-echo-chamber-as-it-is-to-flee-a-cult
[9] Ibid.