Kasım Bolat
Çankırı Karatekin Üniversitesi Tarih Bölümü’nde doktora adayıdır.
Günümüzde en çok duyduğumuz kelime olmakla birlikte siyaset Arapça anlamı ile “bir nesneyi dikkatlice gözetlemek” manasına gelmektedir. Bu kelimeye halkı dikkatlice gözetlemek ve korumak manası da eklenince zaman içerisinde diplomasi ve politika anlamı kazanmıştır. Siyasetname ise devlet yönetimi ile ilgili eser demektir.
Siyasetnamelerin ilk çıkış noktaları Hz. Peygamber olmuştur. Buna göre ilk İslam Devleti sınırları genişledikçe ve fethedilen beldelere valiler atandıkça Hz. Peygamber bu valilere gittikleri bölgelerde halka nasıl davranılması gerektiğini öğütler halinde anlatır. Buna göre değişmeyen tavsiyelerin başında adaletli olunması ve örnek davranışlarda bulunulması gelmektedir. Bu şekilde ümmet çağında birçok siyasetname telif edilmiştir. Türk İslam devletleri dâhilinde Siyasetname türünden en çok bilinen eser ise Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ün Siyasetnamesidir. Bu eserde vezir, padişahlara ve ümeraya nasıl davranılması gerektiğinden bahisle devlet yönetimine dair birçok değişik başlıklar altında tavsiyelerde bulunur. Bu tavsiyelerin başında ise savaş ve barış zamanlarında halka nasıl davranılması gerektiği gelir. Casus kullanımının öneminden bahseder ve casusu başka bir casus ile takip ettirip işini doğru yapıp yapmadığını bilme konusunda ciddi tavsiyelerde bulunur.
Osmanlı Devleti’nde ise Siyasetnamelerin ayrı bir önemi vardır. 16. yüzyıl sonlarından itibaren devlet yönetiminde ciddi aksaklıklar başlar. Bu nizam ve kanun bozukluğu birçok âlimin ve tarihçinin dikkatini çeker. Konuyu hassasiyet ile yaklaşan âlimler devlet yönetimine dair eserler kaleme alırlar. Daha çok sorun ve çözüm odaklı kaleme alınan bu eserler gerçekten de Osmanlı Devletindeki bozulmaların asli sebeplerini bütün açıklığı ile okuyucuya sunarlar. Bu Siyasetname türünden eserler yazıldıkları anlayış çerçevesinde ümeranın dikkatini çekmek ve sorunu halletmek üzere kaleme alınmışlardır. Bu açıdan bakıldığında 17.yy’da Koçi Bey’in Sultan IV. Murad ve daha sonra da Sultan İbrahim’e sunduğu risaleler Osmanlı Siyasetname kültürü açısından çok kıymetlidir. Hasan Kafi El- Akhisari’nin, Gelibolulu Mustafa Âli’nin ve Katip Çelebi’nin de Siyasetname türünden devlet yönetimindeki bozukluklara dikkat çektikleri bir çok eseri vardır ve bu eserler ciddi manada sorunu temel almışlardır. Sadece kalemiyeden gelerek problemin içinde bulunmuş ve buna çözüm üretmiş kimseler değil, devlet idaresinde bulunmuş ve veziriazam olmuş ümeradan da siyasetname yazanlar olmuştur. Bunlardan en bilineni de aynı zamanda Kanuni Sultan Süleyman’ın kız kardeşi ile evli olan Lütfi Paşa’dır. Lütfi Paşa, azledildikten sonra kaleme aldığı hem kadim bilgileri derlediği hem de kendi tecrübelerini aktardığı Asafname isimli eserinde, son derece önemli tespitlerde ve tavsiyelerde bulunmaktadır.
Gerek devlet görevinde bulunmuş kimseler ve gerekse padişahların telkin ve tavsiyeleri neticesinde ortaya çıkmış siyasetnameler, Osmanlı’da zengin bir literatür haline geldi. Böylece nasihatnameler de ve bir bakıma siyasetname türünden eser şeklinde yazılmaya başlandı. Erken dönemlerde tercümelerden ve sözlü anlatımlardan istifade edilse de Osmanlı İlmiyesi ve kalemiyesi geliştikçe bu türden yazılan telif eser sayısı da artış gösterdi. Buna en iyi örnek hiç şüphesiz II. Murad zamanında Mercimek Ahmed’in Türkçe’ye tercüme ettiği Keykavus’un, oğlu Giylanşah’a 1082 tarihinde yazdığı Kabusname’dir. Mercimek Ahmed, tercümesinin giriş kısmında bu eseri tercüme hikayesini de yazmaktadır. Buna göre bir gün Filibe yolunda iken Osmanlı Padişahı II. Murad ile karşılaşır ve huzurunda bulunur. Padişahın elinde bir kitap görür ve dikkatini çeker. Onun hangi kitap olduğu sualinde bulunur. II. Murad da “Kanbusname’dir, hoş kitaptır ve içinde çok faideli ve nasihatler vardır. Ama Farsî dilincedir. Bir kişi Türkîye tercüme etmiş veli Ruşen değil, açık söylememiş. Eyle olsa hikayetinden halavet bulmazız. Ve lakin bir kimse olsa ki bu kitabı açık tercüme etse, ta ki mefhumundan gönüller haz alsa” der ve böylece eser Türkçe’ye son derece anlaşılır yalın hali ile kazandırılır.
19. yüzyılda da Siyasetname türünden eserler devam etmiş ancak isim değiştirmişlerdir. III. Selim, ıslahatlarına başlamadan önce devlet adamlarından devletin durumu hakkında rapor talep etmiştir. Bu raporlar layiha olarak Sultan III. Selim’e sunulmuştur. Cevdet Paşa, meşhur eseri Tarih-i Cevdet’de bu layihalardan, yazarlarından ve içeriklerinden uzun uzun bahsetmektedir. III. Selim bu raporları ciddi bir şekilde okumuş ve devletin içinde bulunduğu ve yapılması gerekenleri daha iyi kavrayarak adımını ona göre atmıştır. Bu gelenek II. Mahmud ve II. Abdülhamid döneminde de devam etmiştir. II. Abdülhamid dahi devlet adamlarından ve güvendiği Paşalardan layihalar istemiş ve özellikle askeri ve mali açıdan ne gibi sorunların olduğunu bilmek istemiş ve çözüm önerilerini talep etmiştir. II. Abdülhamid’e sunulan bu layihalar da doktora tezi olarak çalışılmış ve ilim âlemine sunulmuştur.
Yazılan siyasetnameler birkaç başlık altında tasnif edilebilir. Bunlar, padişahlar için yazılan nasihatnemeler, başta veziriazam ve doğan olarak vüzera için yazılan siyasetnameler ve bir de genel diyebileceğimiz siyasetnamelerdir. Her ne olursa olsun, erken dönem Osmanlı Devleti’nde kaleme alınan siyasetnamelerin, birbirinden bağımsız olmakla beraber ortak bir noktada buluştukları söylenebilir. O da erken ve ilk dönemlerde, bozulmanın kendini hissettirdiği dönemlerde kaleme alınan eserler, yenilik ve değişim arayışından çok, eski kanunların sıkı bir şekilde uygulanması yönündedir. Dahası, gelişme ve nizam, Kanun- ı Kadim’de aranmış, dönemin padişahlarına bu yönde tavsiyelerde ve hatırlatmalarda bulunulmuştur. Esasen düzenin bozulmasının sebebi, eski kanunların uygulanmamış olmasının nedenlerinde aranmaktadır. Zira ecdat, her şeyi doğru ve kuralına uygun bir şekilde yaptığı için gücü elde etmiş fakat sonrasında bu durum önemsenmediğinden ve daha başka sebeplerle devlet zayıflamaya yüz tutmuştur.
Hükümdarın devleti yönetmesindeki hassasiyeti İslam telakkisi içerisinde çok daha farklı bir yere sahiptir. Buna göre halk, Allah’ın hükümdara bir emanetidir ve bu açıdan hükümdar halkından sorumlu olarak onları en iyi şekilde yönetmek zorundadır.
Editörün Notu: Yazarımız Kasım Bolat Bey’in işbu yazısının detaylarını da içeren Osmanlıda Paşalar ve Padişahlar 1421-1520: Sultanların Gölgesinde İktidar Mücadelesi isimli kitabına Ötüken Neşriyat aracılığıyla ulaşabilirsiniz.