Emrah Aslan
Akdeniz ve Hamburg Üniversiteleri Ortak Avrupa Çalışmaları Bölümü’nden (EUROMASTER) yüksek lisans mezunudur.
Almanya’da sosyal demokrat siyasetçi Olaf Scholz’un liderliğinde oluşturulan üçlü koalisyon birinci yılını geride bırakırken Merkel’in ardından geçen bir yılda Almanya’da nelerin değiştiği ve değişmediği de merak konusu. Son bir yılda dünya, büyük siyasi ve ekonomik çalkantılara, krizlere maruz kalırken Alman siyaseti de bundan fazlasıyla nasibini aldı. Peki aradan geçen bir yılda Almanya’da koalisyonun karnesi nasıl? Scholz hükümeti iktidara gelirken neler vadetti, bir yılda neler yaptı? Merkel sonrası Almanya’da işler nasıl gidiyor?
Anketler Karamsar, Ancak…
Güncel verilerden başlayacak olursak, bu pazar bir seçim yapılırsa koalisyonu oluşturan üç partinin toplam oy oranı ancak yüzde kırk dördü buluyor. SPD yüzde yirmi, Yeşiller yüzde on yedi ve FDP de yüzde yedi civarında görünüyor. Bu toplam oran 2021 genel seçiminde yüzde elli biri aşıyordu. Ana muhalefetteki CDU/CSU ise yüzde yirmi yedi civarında bir desteğe sahip görünüyor ki, genel seçimde CDU/CSU yüzde yirmi dört civarında oy almıştı. Bu verilere[1] bakarak koalisyon partilerinin güç kaybettiğini söylemek mümkün.
O halde bir de aylık olarak yapılan memnuniyet anketine[2] bakalım: Kasım ayı verilerini içeren ankete göre halkın yüzde ikisi hükümetin çalışmalarından çok memnunken yüzde yirmi altısı memnun olduğunu ifade ediyor. “Pek memnun değilim” diyenlerin oranı yüzde kırk biri bulurken hiç memnun olmadığını söyleyenler yüzde yirmi yediyi buluyor; yüzde dört civarında da kararsız bir grup bulunuyor. Yani kabaca, hükümetten memnun olduğunu belirtenlerin oranı yüzde yirmi sekiz, memnun olmadığını belirtenlerin oranıysa yüzde altmış sekiz civarında. Bu verilere bakarak da hükümetin güncel görev onayının oldukça düşük olduğunu söylemek mümkün.
Bir de son olarak, siyasiler özelinde düzenlenen memnuniyet anketlerine[3] bakalım: Almanya’da halkın en memnun olduğu siyasetçi, yüzde kırk sekizlik oranla Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock. Onu yüzde kırk birle Ekonomi ve İklim Değişikliği Bakanı Robert Habeck ve yüzde otuz altısıyla Başbakan Olaf Scholz izliyor. Maliye Bakanı Lindner yüzde otuz üçle dördüncü sırada. Ana muhalefet lideri, CDU genel başkanı Friedrich Merz ise bu listeye beşinci sıradan, yüzde otuz ikilik bir memnuniyet oranıyla girebilmiş.
Peki yukarıda özetlediğimiz veriler, kısaca neyi ifade ediyor? Koalisyon partilerinin bir oy kaybı süreci yaşadığına ve hükümetin aslında daha iyisini yapabileceğine inanan insan sayısının çok fazla olduğu (% 68) verilerden net bir şekilde anlaşılıyor. Ancak halkın en memnun olduğu ilk dört liderin koalisyon partilerinden olması ve ana muhalefet liderinin bu dört liderin gerisinde kalması, koalisyon partilerinden birine oy vermeye devam etmesine rağmen hükümet çalışmalarından memnun olmayan ciddi bir seçmen kitlesi olduğunu gösteriyor. Öte yandan halkın, bireysel olarak siyasetçilerin performansıyla hükümetin performansını ayrı ayrı değerlendirmeye yatkın olduğu da söylenebilir. Diğer taraftan, hükümetin performansından memnun olmayan fakat koalisyon partilerinden birine oy verdiği halde henüz oy tercihini değiştirmemiş bir kitleden söz etmek de mümkün.
Merkel’den Sonrası: Tufanı Yönetmeye Çalışan Bir Ekip Olarak Üçlü Koalisyon

Merkel sonrasında kurulan üçlü koalisyon, Almanya açısından pek çok ilki barındırıyordu: 1945 sonrası dönemde ülkede ilk kez bir üçlü koalisyon kuruluyordu. Ayrıca daha önce SPD ile koalisyon deneyimi olan FDP, federal düzeyde ilk kez Yeşiller ile aynı koalisyon çatısı altına girmişti. Yeşiller 2005’ten beri, FDP ise 2013’ten bu yana federal düzeyde koalisyon ortaklığı yapmamıştı ve iki parti de iktidara aç haldeydi. Daha da önemlisi, tam 16 yıl aradan sonra CDU/CSU’nun olmadığı bir koalisyon denklemi mümkün hale gelmişti.
SPD, Yeşiller ve FDP’nin ilan ettiği koalisyon protokolü, son yılların en iddialı ve kapsamlı hükümet programlarından birinin temelini oluşturuyordu: Almanya her alanda hızla dijitalleşme sürecini tamamlayacak, eğitim sistemindeki eksiklikler giderilecek, göç ve vatandaşlık yasası modern hale getirilecek, asgari ücret ve sosyal yardımlarda kayda değer iyileştirmeler yapılacak, iklim korumasıyla ilgili daha etkin tedbirler alınacak, sağlıkta reformlar yapılacak, aşırılıkçı hareketlerle daha etkin mücadele edilecek, yoksulluğu ve eşitsizliği azaltıcı sosyal reformalar gerçekleştirilecekti.
Hükümet Neler Yaptı?
Scholz hükümetinin en büyük şanssızlığı, iktidardaki ikinci ayını doldurmasından sonra Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması oldu. Kısa bir süre içerisinde 100 milyar Euro’luk bir savunma bütçesi açıklayarak mali disipliniyle ünlü Alman ekolüne mecburi bir istisna getiren Scholz, savaş kaynaklı gaz, enerji ve enflasyon kriziyle mücadele edebilmek için doğrudan ve dolaylı yardımları içeren, toplam maliyeti 120 milyar Euro’yu geçen destek paketleri açıkladı. Öğrencilere, çocuklara ve emeklilere dönük tek seferlik yardımlarla düşen alım gücünü toparlamaya çalışan koalisyon partileri, enflasyon artışının önüne geçmenin zaman alacağını en baştan kamuoyuna ilan ederek, Alman gerçekçiliğinden sapmadıklarını da göstermiş oldu.
Bunların dışında yaz döneminde geçerli olan 9 Euro’luk her yere ulaşım biletleriyle, en azından 3 aylık bir süre için herkesin ulaşım gideri ciddi anlamda azaltıldı. Saatlik asgari ücretin 12 Euro’ya yükseltilmesiyle düşük ücretlerle çalışan insanların gelirinde kayda değer bir iyileşme sağlanması hedeflendi. 2022 sonunda kapatılması gereken nükleer santrallerin olası bir enerji krizine karşı yedekte tutulmasına karar verildi, santrallerin kapatılması Nisan 2023’e ertelendi. İçişleri Bakanı Nancy Faeser, aşırı sağ ile mücadele için daha fazla çalışacağı mesajlarını sıkça verdi, aşırı sağın Alman demokrasisi için en büyük tehdit olduğunu birkaç kez dile getirdi.
Scholz hükümeti, göreve gelmesinden itibaren Almanya’nın Avrupa Birliği vizyonuna ve transatlantik bağlarına güçlü şekilde vurgu yapmaya devam ederken enerji bağımlılığı sorununu ortadan kaldırmak adına alternatif enerji çeşitlerine yönelmeye çabaladı. Bu konuda katı Alman bürokrasisini aşarak birkaç ay içerisinde ilk sıvı gaz (LNG) terminallerini tamamlamayı, gaz fiyatlarına vergi indirimi ve tavan fiyat getirerek tüketicileri rahatlatacak önlemler almayı başardı.
Scholz hükümetinin ses getiren son iki adımından ilki, Bürgergeld olarak bilinen Vatandaşlık Parası uygulaması oldu. 1998-2005 arasındaki SPD-Yeşiller koalisyonunun eseri olan ve yıllardır eleştirilen sosyal yardım sistemi Hartz IV kaldırılırken, yardım alanlara daha yüksek miktarda ve iyileştirilmiş koşullarda destek olunmasını esas alan Bürgergeld uygulaması kabul edildi. Eyaletler Meclisi’nde CDU/CSU’nun yasa tasarısını bloke etmesiyle değişikliklere uğrayan yasa, Almanya’da uzun yıllardır sosyal yardım düzenlemelerinde yapılan ilk kapsamlı iyileştirme olarak göze çarpıyor.
Hükümetin ikinci adımı ise, yeni bir göç ve vatandaşlık yasası üzerinde çalıştığını ilan etmesi oldu. Almanya’ya göç etmeyi, göçten sonra oturum almayı ve vatandaş olma süreçlerini sadeleştirmeyi, esasen modernleştirmeyi hedefleyen yasa, ülkeyi bir cazibe merkezi haline getirmeyi amaçlıyor. Yasanın en çok tartışma yaratan noktasıysa, şüphesiz çifte vatandaşlık hakkının tüm göçmenlere tanınmasıydı. CDU/CSU’nun sert itirazları altında tartışılmaya devam eden düzenlemenin kesin sonucu ocak ayında belli olacak. Bununla birlikte yasa, bu alanda uzunca bir aradan sonra atılan en köklü adım olacak.
Hükümetin Başaramadıkları
Ülke, üç dört yıla denk gelen gergin gündemin bir yıla sıkıştığı özel bir dönemden geçerken Scholz hükümeti, farklı önceliklere sahip üç partiden oluşan bir koalisyon olmasına rağmen, görece başarılı sayılabilecek adımlar attı. Buna rağmen hükümetin aksadığı ve doğru adımlar atmakta zorlandığı noktalar da oldu.
Sözgelimi, enerji krizinin ne kadar süreceği belirsiz halde ve alternatif olarak sunulan sıvı gaz terminallerinin ciddi bir alternatif haline gelmesi de uzun zaman alacak bir süreç. Dolayısıyla, üç nükleer santralin kapatılmasının ertelenme kararı alınması doğruyken bunun sadece nisan ortasına dek alınması özellikle Yeşiller’in anlamsız direnci nedeniyle ortaya çıktı. Enerji krizi belirsiz bir şekilde sürerken bu kadar kısa vadeli bir uzatım, enerji krizi ihtimaline dair endişeleri diri tutmaktan başka bir işe yaramayacak.
Hükümetin eleştirilmesi elzem bir diğer noktası, çalışanların maaşlarına zam konusunda ağır ve yer yer isteksiz davranmasıydı. Reel enflasyonun %10’u aştığı Almanya’da, sadece işsizler ve sosyal yardım alan gruplara enflasyon oranında ya da bunun üzerinde zamlar gelirken çalışanlar için tek seferlik ödemeler/primler önerildi. Sözgelimi işverenlerin, çalışanlara üç bin Euro’ya kadar yapacağı tek seferlik ödemelerin vergiden düşülmesi önerisi getirildi, ancak bu tamamen şirketlerin insafına bırakıldı, yani bir zorunluluğu yok. Ayrıca yıllardır orta sınıfın daraldığı bir ülkede kalıcı maaş artışlarının olmamasının, orta ve uzun vadede orta sınıfın daha da daralmasına yol açacağı çok açık.
Hükümetin zayıf kaldığı bir diğer husus, aşırı sağ ile mücadele. Bu konuda İçişleri Bakanı’nın zaman zaman verdiği cesur ve sert açıklamaların henüz içi doldurulmuş değil. Almanya’da aşırı sağ ile ilişkili insan sayısı artarken ve hatta polis ve ordu içerisinde çeşitli Neo-Nazi grupların varlığından bahsedilirken lafta kalmayan, somut icraatlara ihtiyaç var.

Sonuç Yerine
Aralık 2021’de göreve başlayan üçlü koalisyon, 16 yıllık Merkel iktidarının ardından büyük beklentilerle ve iddialı bir şekilde göreve başlamıştı. Hükümeti daha görev süresinin başında yakalayan dış kaynaklı siyasi ve ekonomik bunalımlar, Scholz hükümetinin zor bir dört yıl geçireceğinin sinyallerini erkenden vermişti. Merkel’in görev yaptığı dönemlerin aksine hemen her şeyde stabilitenin kaybolduğu bir süreci yönetmeye çalışan hükümet, aksadığı ve ağır kaldığı başlıklar olsa da genel anlamda iyi bir çıkardı ve çıkarmaya devam ediyor. Özellikle böyle zor bir dönemde ekonomik olarak en altta yer alan, en dezavantajlı kesimler için sosyal yardım olanaklarının iyileştirilmesi, çocuk ve genç yoksulluğuna karşı önleyici tedbirlerin alınması önemli ve çok kıymetli işler. Öte yandan enflasyonun etkisini hissettirdiği son bir yıllık süreçte orta sınıfın alım gücünü koruyacak ciddi bir adım atılmaması, hükümetin karnesine yazılacak en büyük eksi olarak belirtilebilir.
Kriz dönemlerinde görev yapan hükümetler, ne kadar başarılı olursa olsun, seçim günü gelene dek kıyasıya eleştirilir. Scholz hükümeti de aynı kaderi yaşıyor. Önümüzde uzun bir üç yıl var ve Almanya’da koalisyon hükümetinin çözmesi gereken sorunlar çok. Şu ana dek verilen olumlu sinyallerin biraz daha hızlı ve orta sınıfı da kapsayıcı şekilde genişletilmesi, koalisyonu seçmen nezdinde daha başarılı ve net göstermeye yetecektir. Bekleyip göreceğiz.
[1] https://www.wahlrecht.de/umfragen/insa.htm
[2] https://de.statista.com/statistik/daten/studie/2953/umfrage/zufriedenheit-mit-der-arbeit-der-bundesregierung/
[3] https://de.statista.com/statistik/daten/studie/746/umfrage/zufriedenheit-mit-der-politischen-arbeit-von-ausgewaehlten-politikern/