Doğu Asya’nın Denizlerinde Egemenlik: Güney Çin Denizi ve Ötesi

YALIN AKÇEVİN
ORTADOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ASYA ARAŞTIRMALARI’NDA DOKTORA ÖĞRENCİSİDİR.

Soğuk Savaş’ı ele alan ve özellikle Vietnam Savaşı’nı konu edinen herhangi bir kitap okumuş, belgesel izlemiş ya da konuşmaya katılmış olanların kesinlikle duymuş olduğu bir “domino teorisi” vardır. Bu domino teorisine göre Asya’dan başlayan (ki Çin ve Kuzey Kore’de zaten başlamış olan) bir “komünist dalga”nın Vietnam’da başarıyla devrim yapması halinde, bu devrim rüzgârının Batı’ya doğru genişlemesi ve iki bloklu dünyanın daha da kırmızılaşması bir kâbus senaryosu teşkil etmekteydi. Domino teorisi bu noktada gerçeklerle örtüşmemiş olsa da ne özündeki gerçekliği ne de uluslararası ilişkilerde ve uluslararası hukukta tuttuğu yeri kaybetmiştir. Aksine, uluslararası ilişkilerde ve hukukta bir bölgede ya da noktada alınan kararların, uygulanan yöntemlerin ve erişilen sonuçların bir emsale dönüşerek kendi domino etkilerini yaratmaları önemli bir motivasyon ya da çekince kaynağı olabilmektedir.

Günümüzde bu tür bir domino etkisinin yaşanabileceği coğrafya Doğu Asya’nın denizleridir ve bu denizlere komşu olan ülkelerin, buralardaki egemenlik haklarının durumunun ne olacağı ile aralarındaki egemenlik anlaşmazlıklarının nasıl çözüleceği belirsizlik içindedir. Özellikle Güney Çin Denizi’nden başlayan bir domino etkisinin hem Doğu Çin Denizi’ni hem de Japon Denizi’ni etkilemesi (ki bu denize Koreliler Doğu Denizi demekte ve Japonya’yla ilişkilendirilmesine karşı çıkmaktadırlar), ilgili ülkeler olarak hem Japonya’yı hem de Kore’yi yakından etkilemektedir. Güney Çin Denizi ise başlı başına bir gerilim sathına dönüşmüş ve günümüzde Suriye, Ukrayna ve Gazze gibi savaş alanlarında işlenen suçların arasında görünürlüğünü kaybetse de yakın geleceğimiz için dikkat edilmesi gereken bölgesel ve küresel önemde bir çatışma potansiyelini içinde barındırmaktadır.

Güney Çin Denizi, Çin’in Denizi Mi?

Güney Çin Denizi’nde esas olarak altı ülke hak iddia etmektedir: Çin, Tayvan, Vietnam, Filipinler, Malezya ve Brunei. Bu ülkelerin karşı karşıya gelmeleri ve birbiriyle çatışan egemenlik iddialarında bulunmalarında hem bölgedeki deniz ve denizaltı kaynaklarının paylaşılması hem de stratejik öneme sahip olan bu bölgede kontrol sağlayabilmek gibi nedenler vardır. Güney Çin Denizi biyolojik çeşitliliği yüksek bir deniz olması sebebiyle denize kıyısı olan tüm ülkelerin, içinde balıkçılık faaliyetleri yürüttüğü bir bölgedir. Bu ülkelerde denizcilik sadece önemli bir sektör değil, aynı zamanda insanların besin ihtiyaçlarını karşılamada önemli bir kaynaktır. Bölgede hak iddia eden altı ülkenin altısı da hem kendi balıkçılık sektörlerini hem de ulusal boyuttaki besin zincirlerini korumak adına hareket etmektedirler.

TRT Haber’in hazırladığı bu görselde hem Güney Çin Denizi’ndeki sorunlara taraf ülkeleri hem de sorunun temelinde yatan bölge ve hak iddia edilen alanları görmek mümkündür. Kaynak: https://www.trthaber.com/haber/dunya/guney-cin-denizinde-abd-ve-cinin-guc-mucadelesi-566452.html; 14 Nisan 2024 tarihinde erişilmiştir.

Güney Çin Denizi’nin altındaki hidrokarbon kaynaklarının varlığı, bu kaynakların boyutlarıyla ilgili çok çeşitli tahminler olmakla beraber, ekonomileri hızla büyümekte olan bölge ülkeleri için önemli (ve çıkarılabilirse ucuz) bir potansiyel enerji kaynağı olarak görülmektedir. Bu kaynakların çıkarılması, işlenmesi ve kullanıma konmasıekonomik büyümeyi destekleyebilir ancak bu ülkelerin hiçbirini enerji bağımsızlığına kavuşturmayacaktır. Ancak ucuz ve erişilebilir enerji kaynaklarının olması bu ülkeler için tercih edilecek bir durum olduğundan, bu kaynaklar için çatışmaktan da kaçınılmamaktadır. Son olarak Güney Çin Denizi, gerek yükselen Çin’in kendi bölgesinde daha kuvvetli bir pozisyona geçebilme hedefi için gerek içinden geçen bahri ticaret hatlarının kontrolü ve güvenliği açısından stratejik bir öneme sahiptir. Bu boyutuyla da Güney Çin Denizi’ndeki çatışmalar küresel dengelerin ve ticari akışın üzerindeki potansiyel etkileri sebebiyle ayrı önem kazanmaktadır.

Egemenlik konusuna biraz daha eğildiğimizde görüyoruz ki bu ülkelerin dördü – Vietnam, Filipinler, Malezya ve Brunei – Güney Çin Denizi’ne direkt erişime sahiptir ve iddia ettikleri haklar da uluslararası deniz hukukuna (Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, UNCLOS) dayandırılmaktadır. Bu ülkelerin konumlarını meşruiyet boyutundan ele alırsak, gerek gelenekselleşmiş gerek yazılı haliyle uluslararası hukuka uygun bir çerçevede kendi egemenlik haklarını öne sürmekte ve savunmakta olduklarını görürüz. Buna kıyasla Çin’in ve hak iddia ettiği tüm alanlarda hak iddia eden Tayvan’ın pozisyonları uzun bir tarihi olduğu söylenen “dokuz çizgili hat”ta dayanmaktadır. Bu dokuz çizgili hat, Güney Çin Denizi’nin çevresini saracak şekilde Çin’de üretilen haritalarda 1946’dan beri gözükmekte ve tarihe dayandırılan bir egemenlik hakkının kanıtı olarak sunulmaktadır. Ancak çevre ülkeler,  UNCLOS’un anlaşmazlıkların çözümünden sorumlu kurum olarak belirlediği Daimî Hakemlik Mahkemesi’nin Temmuz 2016 tarihli kararınca Çin’in iddiasının meşruiyetini tanımamaktadır.

Ama yaşanan sıkıntıların kaynağına indiğimizde emperyalizmle beraber Çin’in on yıllardır devam ettirdiği bölgesel gaspı ve ustalıkla uyguladığı sindirme stratejisini görebiliriz. Çin bir yandan devam eden “salam dilimleme” stratejisiyle bölgede yavaş yavaş varlığını arttırmakta, yapay adalar inşa etmekte, bir yandan da mevcut ada, adacık ve kayalık gibi çeşitli coğrafi oluşumları şekillendirmekte ve askerî gücünü ilerletebileceği üsler yapmaktadır.. Bu süreçte Çin bölge ülkelerle çeşitli diyalog süreçleri başlatmış olsa da genel olarak bu süreçler konuşmanın ötesine geçmediği gibi Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) bünyesinde yapılan çeşitli girişimler de başarısız olmuştur. Hatta, Çin’in farklı yaklaşımlarla çatışmayı marjinalleştirdiği ve ödül-ceza taktiğiyle birleşik bir cephenin oluşmasını engellemeyi başardığı görülmüştür.. Güney Çin Denizi’ndeki sorun çözülemediği gibi, Çin’i karşısına almış olan çeşitli ülkeler arasında da fikir birliği olmadığı için bu ülkelerin kendi haklarını savunmaları zorlaşmıştır.. Ancak, Çin’in bu politikasının mükemmel bir şekilde işlediği de söylenemez. Özellikle 2023 senesi boyunca Filipinler, ABD ve Japonya gibi ülkelerle yakınlığını arttırmış ve Pekin hükûmetinin canını sıkacak şekilde kendi egemenlik haklarını savunmaya başlamıştır.

Peki, Ya Emsal Teşkil Ederse?

Güney Çin Denizi’nin bölgesel ve küresel anlamda etkileyici bir emsal oluşturması ihtimali, taraf ülkelerle Çin arasındaki sorunların çözümünden geçmektedir. Çünkü buradaki çatışma, nasıl sonuçlandığının etkisiyle, kurulu küresel düzenin sağlamlaştırılmasına ya da değiştirilmesine önayak olacak bir çatışmadır. Kurulu düzenin korunması, yani UNCLOS’a dayanan ve meşruiyeti küresel kamuoyu ve uluslararası hukuk önünde tanınabilecek bir çözüme ulaşılması, Çin hariç bölgeyle alakası olan tüm ülkelerin çıkarlarını gözeteceği için birçok ülke tarafından tercih edilmektedir. Küresel düzenin, dayandığı ve yaratmış olduğu kuralların ve uluslararası hukukun bütünlüğünün korunması ve daha baskın şekilde öne sürülmesi, küresel istikrarın korunması ve artırılması için önemli bir adım olacak ve bu düzenin çeşitli rakiplerini de zayıflatacaktır. Burada uluslararası mahkeme ve arabuluculuk divanlarının işlerliği kuvvetlendirilebilir, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın da bir parçası olan, devletlerin güç kullanarak sınırlarını genişletemeyeceği prensibi desteklenebilir, kurallara dayalı bir küresel düzenin işlevselliğinin devam ettiği fikri pekiştirilirken çok yönlü diplomasinin önemine de vurgu yapılabilir.

Tam zıt yönde düşünecek olursak, kurulu düzeni bozacak ya da (Pekin’in bakış açısına göre) mevcut düzende revizyona yol açacak bir çözüm ise Çin ve Rusya gibi küresel düzenden şikâyetçi olan devletleri kuvvetlendirecektir. Güney Çin Denizi’ndeki çatışmanın bu şekilde sonuçlanmasıyla öncelikle küresel düzene olan güven sarsılacak ve gittikçe artan bir istikrarsızlığın önü açılacaktır. Uluslararası kurumların göz ardı edilebileceği fikri pekişecek, Birleşmiş Milletler’in savunduğu prensipler bütününün önemi ve kuvveti azalacak, küresel düzenin çökmekte olduğu fikri pekişirken diplomaside de güçlü olanın kazandığı ve devletlerin kendi güçlerini en çok gösterebilecekleri ikili ilişkilerin hâkim olduğu bir düzen kaçınılmaz olacaktır.

Bu İngilizce harita üzerinde görülemeyecek boyutlarda da olsalar, Senkaku ve Dokdo Adaları Çin-Japonya ve Kore-Japonya arasında önemli çekişme noktalarıdır. Güney Çin Denizi’nde ulaşılan sonuç, buraların kaderini de belirleyebilir. Kaynak: http://apam.ankara.edu.tr/adalar-sorunu/; 14 Nisan 2024 tarihinde erişilmiş, boyut bakımından yazar tarafından kırpılmıştır.

Örneklerle düşünecek olursak, Güney Çin Denizi’nden çıkacak olan sonuç başta Japonya ve Kore için kendi sorunlarının nasıl sonuçlanacağını gösterebilecek bir emsal oluşturabilir. Hemen kuzeydeki Doğu Çin Denizi’nde, Çin ve Japonya arasında devam edenSenkaku Adaları (Çince adıyla Diaoyu Adaları) üzerindeki egemenlik anlaşmazlığının nasıl sonuçlanabileceğine dair bir örneğin oluşması, Tokyo’yu rahatsız eden bir düşüncedir. Adalar üzerinde aktif egemenliği olan Japonya’nın karşısında, Güney Çin Denizi’nde istediklerini zorla ve oldu bittiyle kabul ettirmeyi başaran bir Çin’in olması en basit şekilde bir “kâbus senaryosu” olacaktır. Benzer bir örnek, Japon Denizi’nde Kore ve Japonya arasında tartışmalı bir durumda olan, Korelilerin aktif egemen olduğu Dokdo (Japonca ismiyle Takeshima) Adası için de verilebilir. Japonya ve Kore, küresel düzenin korunması taraftarıdır; fakat bu düzenin bozulmasıyla kendi aralarındaki sorunların çözümünde de yeni düzenin kurallarının devreye girmesi olasıdır. Bunların ötesinde de facto olmasa da de jure savaş halinde olan Kore ve Çin-Tayvan ikililerinin de facto çatışmaya geri dönmesi de olasılık dahilindedir. Bu sebeple hem Kore hem de Japonya, Güney Çin Denizi’nde Çin’le yarış halinde olan bölge ülkeleriyle olan ilişkilerini güçlendirecek adımlar atmakta ve kurulu düzeni koruyacak bir sonucun oluşması için çalışmaktadır.

Doğu Asya’nın ötesini düşündüğümüzde, küresel düzende böyle bir kırılmanın yaşanması ve bazı devletlerin güç kullanarak istediklerini alabildikleri bir emsalin yaratılması, dünyanın çeşitli yerlerinde etkili olacaktır. Rusya işgali altında olan Ukrayna’nın ya da İsrail işgali altında olan Filistin topraklarının kaderleri değişecek ve uluslararası kamuoyunun buralarda yaşananlara karşı verebileceği tepkiler kısıtlanacaktır. Uluslararası anlaşmazlıkların çözümünde güç kullanılmasının önü açıldığı takdirde, kurallara dayalı küresel düzen çorap söküğü gibi bir çözülme sürecine girecek ve istikrarsızlığın artması, diplomasinin çökmesi ve gücün öne çıkması gibi nedenlerle silahlanma yarışı içerisinde çatışmalar artacaktır. Güney Çin Denizi’nin yaratacağı domino etkisinin, herhangi bir komünist devrimden daha büyük ve daha kuvvetli  olabileceği ciddiyetle ele alınmalı ve bu durum hepimizin gündeminde olmalıdır.

Kaynakça

Buszynski, Leszek. “The South China Sea: Oil, Maritime Claims, and U.S.–China Strategic Rivalry.” The Washington Quarterly, vol. 35, no. 2, Apr. 2012, pp. 139–56. DOI.org (Crossref), https://doi.org/10.1080/0163660X.2012.666495.

Fravel, M. Taylor. “China’s Strategy in the South China Sea.” Contemporary Southeast Asia, 2011, pp. 292–319.

Schofield, Clive H., et al. Fishing, Not Oil, Is At The Heart Of The South China Sea Dispute. 2016. Google Scholar, https://ro.uow.edu.au/lhapapers/2494/.

Shoji, Tomotaka. “The South China Sea: A View from Japan.” NIDS Journal of Defense and Security, vol. 15, no. 12, 2014, pp. 127–41.

Steffens, Aaron W. “Scramble in the South China Sea: Regional Conflict and US Strategy.” Strategic Studies Quarterly, vol. 7, no. 3, 2013, pp. 88–107.

Strating, Rebecca. Japan and South Korea: Two” like-Minded” States Have Mixed Views on Conflicts in the South China Sea. 2020. Google Scholar, https://scholarspace.manoa.hawaii.edu/handle/10125/67786.

Yoon, Sukjoon. “South Korea and the South China Sea: A Middle-Power Model for Practical Policies?” Security, Strategy, and Military Dynamics in the South China Sea – Cross-National Perspectives, edited by Gordon Houlden et al., Bristol University Press, 2021, pp. 349–70. Google Scholar, https://bristoluniversitypressdigital.com/abstract/book/9781529213478/ch018.xml.

Yorum bırakın