8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve İranlı Kadınlar

Ece Uğuz
Edinburgh Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümü’nden Yüksek Lisans Mezunu

Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanan ve her yıl Mart ayının 8’inde kutlanan Dünya Emekçi Kadınlar Günü, temelinde insan haklarını barındırarak kadınları bilinçlendirmek amacıyla onların sosyal, siyasi ve ekonomik bağımsızlıklarını ve eşitliğini savunmak adına düzenlenmiş bir sivil farkındalık, diğer bir değişle ayrımcılıkla mücadele günüdür.

Okumaya devam et “8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve İranlı Kadınlar”

Afet Döneminde Kadın Olmak

Ekin Bayur
Sabancı Üniversitesi Çatışma Analizi ve Çözümü Programı’ndan yüksek lisans mezunudur.

6 Şubat 2023’te dokuz saat arayla gerçekleşen Maraş merkezli iki deprem 11 şehrimizi etkiledi. Bu depremlerde on binlerce kişi hayatını kaybetti, on binlerce bina yıkıldı. İlk depremin gerçekleştiği anı takip eden 72 saat ise aklımızdan çıkmayacak görüntülerle ve yardım çığlıklarıyla geçti, hepimizde ömür boyu unutmayacağımız yaralar açtı. Deprem sonrası arama kurtarma süreci ve depremzedelerin ihtiyaçlarını karşılama noktalarında eksikliklere ve ihmallere şahit olurken odaklanılması gereken bir diğer konu ise depremzede kadınların özel istek ve ihtiyaçları olmalıydı.

Okumaya devam et “Afet Döneminde Kadın Olmak”

Unutulacak Dünler ve Bugünler: Steinbeck’in Rusya Günlüğü

Dr. Erdal Bilgiç
Marmara Üniversitesi İktisat Tarihi Doktora Programı’ndan mezundur.

Bu yazının amacı, John Steinbeck’in 1947 yılında Sovyetler Birliği’ne gerçekleştirdiği gezisinin ardından kaleme aldığı Rusya Günlüğü kitabı üzerinden savaşın yıkıcılığının unutulmamasını sağlamaktır. Savaş, bir yılı aşkın süredir bütün yıkıcılığı ile Ukrayna topraklarında devam ediyor. Savaşın getirdiği ve insanları mecbur ettiği açlık, ölüm, hastalıklar, yaralanmalar, çaresizlikler; gözlerimizin önünde şiddetinden hiçbir şey kaybetmeden sürüyor. Steinbeck, Rusya Günlüğü kitabında aslında tek bir cümle ile “Sovyetler Birliği coğrafyasında yaşayan ve savaş istemeyen insanların gündelik hayatlarında ne kadar da geleceğe umutla bakmak istediklerini” anlatır. Steinbeck’in anılarında yer alan Moskova, Kiev, Stalingrad, Tiflis ve Batum’un insanlarının, kaleme alındıktan yıllar sonra bile gelecekle ilgili kaygılarının değişmediğine şahit olmak gerçekten üzücü. Steinbeck’in bu eseri, Amerika’ya dönüşünden bir sene sonra basıldı. Rusça baskısı ise Gorbaçov döneminin Perestroyka’sını beklemek zorundaydı. Türkçeye Deniz Keskin’in enfes tercümesiyle kazandırıldı ve 2022’nin aralık ayında satışa sunuldu.

Okumaya devam et “Unutulacak Dünler ve Bugünler: Steinbeck’in Rusya Günlüğü”

6 Şubat Depreminin Ardından: Kayıp Kamu Vicdanı ve Medya

Tamer Çerçi
35 yıllık gazeteci.

– Prof. Dr. Ahmet Ercan, göçük altında kurtarılmayı bekleyenlerin sayısının 155 bin olduğu tahmininde bulundu.

– Bakan Murat Kurum, imar barışından 7 milyon 238 bin bağımsız birimin yararlandığını, toplanan paranın da 25 milyar 592 milyon Türk lirası olduğunu açıkladı.

– Hatay’da yıkılan üç yıllık sitenin müteahhidi “Bana binayı soramazsınız; bir sürü bina yıkıldı” dedi.

– Depremden etkilenen 10 ilde 294 bin yapı imar affından yararlandı.

Dinlediğiniz haberlerden özetler…

Eskiden televizyon ve radyoda o günün deyimiyle ajanslar-haber bülteni sona ererken anons bu olurdu. Birkaç ay sonra acaba kaçımız yukarıdaki haber başlıklarını hatırlayıp rahatsız olacak?

Okumaya devam et “6 Şubat Depreminin Ardından: Kayıp Kamu Vicdanı ve Medya”

Bir Deprem Yazısı

Muratcan Zorcu
Koç Üniversitesi Tarih Bölümü‘nde doktora öğrencisidir.

Hiçbirimiz iyi değiliz. Kimse iyi değil! Deprem gerçeğinin önlem alınmamış, müdahalede gecikilmiş bir veçhesine tekrar maruz kaldık. 1999’da İzmit, 2011’de Van yerle bir olmamış gibi. Her yerinden fay hattının geçtiği bir coğrafyada yaşarken sürekli ataletin hâkim olduğu bir ülkede hiçbir önlem alınmıyor olmasına şaşırıyoruz! Çünkü, “benim manevî mirasım akıldır” diyen ülke kurucusunun idealleri ve politikalarını hatırlarken atalete sürüklenmiş ve kaderci bir zihniyete düşmüş bir cinnet evine dönüşmemizi kabullenemiyoruz! Bu yazıda mantık silsilesi takip etmeye çalıştım, ancak Kahramanmaraş depremleri ile olası büyük İstanbul depremi birbirinin içerisine geçerek bilinç akışının devam ettiği bir yere doğru evrildi. Öncelikle kusura bakmayın!

Okumaya devam et “Bir Deprem Yazısı”

Depreme Karşı Bireysel Tedbirler


6 Şubat 2023 Pazartesi günü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde 7.8 büyüklüğündeki depremle Elbistan merkezli 7.6 büyülüklüğündeki diğer deprem, Türkiye ve Suriye’yi kedere boğdu. Binlerce kişinin vefat ettiği, on binlerce kişinin yaralandığı bu depremler sonrasında, Yarının Kültürü ailesi olarak deprem tedbirlerini ve depremin öncesinde, sırasında ve nihayet sonrasında yapılması gerekenleri kamu yararı gözeterek paylaşmak isteriz. Başımız sağ olsun!

Kaynak: https://www.afad.gov.tr/afadem/deprem


Okumaya devam et “Depreme Karşı Bireysel Tedbirler”

İsveç Kralı XII. Karl’ın Osmanlı Maliyesine Etkisi

Mustafa Koç
İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Tarih Bölümü’nde yüksek lisans öğrencisidir.

Osmanlı İmparatorluğu XVIII. yüzyıla mağlup bir imparatorluk olarak girmişti. Dış siyasetteki başarısızlıklar iç siyaseti de etkilemiş, 1703 yılında Sultan II. Mustafa tahttan indirilerek yerine Sultan III. Ahmed padişah ilan edilmişti. Bu yıllarda, Osmanlılar Karlofça (1699) ve İstanbul (1700) Antlaşmaları ile kaybetmiş oldukları toprakları geri kazanma gayreti içindeydi. Öte yandan Avrupa’da ise genel bir savaş durumu hâkimdi. İspanya Veraset Savaşları (1701 – 1714) nedeniyle orta ve batı Avrupa ülkeleri birbirleriyle savaş halindeyken İsveç ile Danimarka, Saksonya ve Lehistan arasında Büyük Kuzey Savaşı (1700 – 1721) sürmekteydi. Avrupa’da devletlerin merkezileşip büyümesi ile taraflar arasında uzun savaş halinin ortada olması “güç dengesi” kavramını ortaya çıkarmış ve ittifaklar kurulmuş, diplomatik girişimler önem kazanmıştır.[1] XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinde Avrupa’da siyasi ve diplomatik tablo bu şekildeyken Osmanlı İmparatorluğu ise toparlanma sürecindeydi. Ancak 27 Haziran 1709 tarihinde İsveç Kralı XII. Karl’ın Poltova’da Rus Çarı Petro’ya yenilmesi neticesinde Osmanlı tarihi için önemli olaylardan biri yaşanmıştı. Yenilginin ardından İsveç Kralı ordusunun kılıç artıklarıyla birlikte Osmanlı hududuna doğru yönelmiş ve 3 Ağustos 1709 tarihinde Osmanlı mülkü olan Bender’e gelmişti.[2]

Okumaya devam et “İsveç Kralı XII. Karl’ın Osmanlı Maliyesine Etkisi”

Fotoğrafçı Sena Nur Altay ile Fotoğraf Üzerine

Ayasofya. Fotoğraf: Sena Nur Altay.
Telif hakkına sahip fotoğraf.

Yarının Kültürü olarak Türk kültür hayatına katkı sunan kıymetli yazar, düşünür, akademisyen ve fotoğrafçılarla röportajlarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. İstanbul’u ve İstanbul’un dinî yapılarını birer ölümsüz karelere kavuşturan Sena Nur Altay ile fotoğrafçılığı üzerine bir röportaj gerçekleştirdik. Sizleri 23 Ocak 2023 Pazartesi günü Üsküdar’da gerçekleşen röportajımızla baş başa bırakıyoruz. Röportajımızı takiben sonra Altay’ın fotoğraflarından bir seçki sunuyoruz.


Okumaya devam et “Fotoğrafçı Sena Nur Altay ile Fotoğraf Üzerine”

Nasıl Millet Olduk: Yeni Türk Devletinin Temelleri

İrem Ertürk
Paris’te EHESS ve EPHE bünyesinde düşünce tarihi çalışmalarında doktora adayıdır.

Hannah Arendt, totaliter rejimlerin istediği ideal yurttaşı, olgu ile kurgu, doğru ile yanlış arasındaki ayrımın artık farkında olmayan kişi olarak tanımlar. Arendt’in bu yerinde tespiti, günümüz toplumlarını yorumlarken gerçeğin izinde yol almak isteyen biz sosyal bilimcilerin omuzlarına tarihî bir sorumluluk yüklemektedir. Bu sebeptendir ki, temel kavramların içini boşaltmaya ve manipülasyona yönelik tüm popülist çabalara karşı bir duruş olarak bu yazıyı kaleme almak istedim. Sözü geçen kavramların tarihsel gerçekliğiyle ortaya konmasına bir katkı sağlamayı temenni ediyorum.

Okumaya devam et “Nasıl Millet Olduk: Yeni Türk Devletinin Temelleri”

Ulusal Kimlik İnşasında Yemek Kültürü ve Yemek Kitapları: Ne Yiyorsak O Muyuz?

F. Işıl Sevimli
Boğaziçi Üniversitesi Tarih ve Siyaset Bilimi bölümlerinde öğrencidir.

İnsanlık doğuşundan beri dört eylemi kesintisiz gerçekleştirmiştir: Nefes almak, uyumak, üremek ve yemek yemek. Konuşmaya, yazmaya, yürümeye bile oldukça geç başlayan insan hayatını sürdürebilmek için nefes almış, dinlenmek için uyumuş, yeni nesiller üretebilmek için sevişmiş ve hayatta kalabilmek için yemiştir. Bu dört eylemden yemek, bizi tarihte geriye götürebilen ender olgulardan biridir. Çünkü insan, yiyebileceği yemeklerin olduğu coğrafyalarda yaşamış, bu bölgelerde tarım yapmış, keşfettiği yeni yerlere hem eski dünyasından tohumlar götürmüş hem de yeni yiyecek maddeleriyle tanışmıştır. Bu yüzden denebilir ki insanların yediği yemeklerden geçmişte neler yaşandığına dair ipucu çıkarılabilir.

Okumaya devam et “Ulusal Kimlik İnşasında Yemek Kültürü ve Yemek Kitapları: Ne Yiyorsak O Muyuz?”