Tarih Boyunca İsveç-Türkiye Kültürel Etkileşimleri

Erdem Barkın Beşler
BİLKENT ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLİMLER VE KAMU YÖNETİMİ ÖĞRENCİSİDİR.

Giriş

Miklagård’dan İstanbul’a: Oldukça uzun ve köklü bir tarihe sahip olan İsveç-Türkiye ilişkileri, 1545 yılında Osmanlı Devleti ile ilk defa iletişime geçen İsveç Kralı I. Gustav’a kadar götürülebilir (Whitling 16: 2020). 1587 yılında I. Gustav’ın oğlu III. Johan’ın III. Murat’la imzaladığı karşılıklı savunma anlaşması ile ilişkiler boyut kazanmıştır. III. Murat ve III. Johan’ın imzaladığı bu anlaşma, 16. ve 17. yüzyıllar boyunca gelişmeye ve önem kazanmaya devam eden İsveç-Türk ikili ilişkilerinin iki taraf için de teşvik edici “ilk” adımı olmuştur (Önder 56: 2013). 

1709’da XII. Karl’ın Osmanlı Devleti’ndeki uzun ziyareti ile de ikili ilişkiler önemli bir sağlamlık kazanmıştır. Poltava Savaşı’ndaki yenilgi ile başlayan ziyareti, İsveç’in Osmanlı Devleti’ni Rusya’ya karşı savaşa sokma eforlarıyla devam etmiştir ve güvenlik nedenleri ile toplam 5 yıl sürmüştür. Bu beş yıl boyunca ülkesini Edirne ve Bendter yakınlarındaki yerleşimlerinden uzaktan yönetirken Osmanlı Devleti ile siyasal ve kültürel olarak birçok anlamda bağ kurma imkânına sahip olmuştur. Uzun süren ziyareti sonucu Osmanlı’da XII. Karl’a “Demirbaş” lakabı verilmiştir. Bu ziyaret İsveçli akademisyenlerin Türkiye’ye ilgi göstermesine de önayak olmuştur. Demirbaş Şarl’ın bu ziyareti, bugünün Türkiye’si ve İsveç’i arasında birçok kültürel bağın oluşumuna öncülük etmiş, geçmiş ve günümüz Türk-İsveç ilişkilerini her anlamda başka boyuta taşımıştır.

Demirbaş Şarl’ın ziyareti sonrasında da ilişkiler gelişmeye devam etmiştir. XII. Karl’ın beş yıllık ziyareti ve İsveç’e geri dönüşü sırasında Osmanlı’dan borç alınan miktarı da ödemek ve üzerinde görüşmek üzere İstanbul’a gönderilen temsil heyeti, 1734 yılında İstanbul’a varmış; o tarihten itibaren İsveç, Türkiye’de aralıksız olarak bir elçi bulundurmuştur. 1757’den beri İsveç Konsolosluğu, bugün Palais de Suède’nin bulunduğu arazidedir. Demirbaş Şarl’ın ziyaretinden 23 yıl sonra İsveç Krallığı ve Osmanlı İmparatorluğu arasında 1737 yılında imzalanan ticaret anlaşması, Osmanlı’daki İsveçlilerin yerini ayrı bir “millet” olarak sağlamlaştırmıştır. Bu karar ile İsveçliler, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde bağımsız bir dine ve yargıya sahip olmuşlardır. 1739 yılında imzalanan ittifak anlaşması ile Türkiye ve İsveç ilk defa askerî müttefik olmuşlardır. İsveç-Türk ilişkilerindeki özel statü, bu dönemden itibaren birçok akademisyenin İsveç’i Türkiye’nin Batı Avrupa’daki “en eski arkadaşı” olarak görmesine vesile olmuştur. (Whitling 21 :2020).

İsveç ve Türkiye arasındaki dostane ilişkiler Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. İlk kez 1924 yılında dostluk anlaşması imzalanmıştır. İsveç, Türkiye’deki konsolosluğunu 1936 yılında Ankara’ya taşımıştır, 1962 yılında ise İsveç ve Türkiye arasındaki ilişkileri inceleyen İstanbul İsveç Araştırma Enstütüsü açılmışıtır.

2013 yılında stratejik ortaklık anlaşmasını imzalayan İsveç ve Türkiye’nin ikili ilişkileri, İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması ile tekrar askerî müttefiklik düzeyine yükselmiştir.

İsveç ve Türkiye arasındaki bu uzun ilişki, elbette iki ülke arasında birçok kültürel etkileşimin doğmasına vesile olmuştur. Bu makalede, tarih boyunca iki ülke arasındaki etkileşimler; “Sanat ve Edebiyat”, “Mimari” ve “Gastronomi” olarak 3 başlık altında incelenecektir.

Sanat ve Edebiyat

İsveç ve Türkiye arasındaki en eski ye dayanan etkileşimler sanat ve edebiyat alanında gerçekleşmiştir. İki ülke arasındaki hatırı sayılır ilk kültürel etkileşim, belki de Osmanlı’yı ziyaret eden İsveçli elçilerin Türk hayat tarzı hakkında topladıkları bilgiler vasıtası ile İsveç’te Türk kültürüne yeni bir ilgi uyanmaya başlamasıyla olmuştur. İsveç’te, özellikle diplomatların Türk kültürüne duyduğu bu ilgi, ilk defa 1657’de X. Karl’ın IV. Mehmet’e Rusya’ya karşı ittifak arayışı sırasında gönderdiği elçi Claes Rålamb’ın yazdığı günlüğü ile materyalize olmuştur. Rålamb, Edirnekapı’dan İstanbul’a girişinden itibaren ziyareti boyunca yaşadığı ve gördüğü olaylara günlüğünde detaylıca yer vermiş, bunları “Kort Beskriffnig om thet som wid then Constantinopolitaniske Resan föreluppit” (Konstantiniyye’ye Ziyaret Sırasında Neler Olduğunun Kısa Özeti) ismiyle yayımlamıştır (Önder 56: 2013). Rålamb’ın eserinde günlük kısmının dışında 121 farklı suluboya eserinden oluşan “kostüm albümü” yer almaktadır. Bu resimler, İstanbul’daki yabancılar için hediyelik eşya olarak veya Türk toplumu hakkında bilgi içermesi için hazırlanmış olan resimlerden oluşmaktadır (Önder 60: 2013).

Yazdığı günlük dışında Rålamb, birçok farklı rütbe ve görevden Osmanlı yetkilisinin,, zamanının İstanbul sokaklarında resmedildiği 20 farklı eseri İsveç’e getirmiştir. Yeniçeriler ile başlayıp Padişah ile biten eser serisi, İstanbul Şehreminisi, Osmanlı Veziri ve IV. Mehmet’in saray teşkilatındaki görevliler gibi birçok yetkiliyi içermektedir. Rålamb’ın getirdiği eserlerin kimin tarafından çizildiği net olarak bilinmemektedir. Eserlerin tamamı, günümüzde Stockholm’deki Nordiska Müzesi’nde yer almaktadır (Önder 58: 2013).

İsveçli diplomatların Türkiye’ye olan ilgisi Rålamb’ın İsveç’e getirdiği eserlerle birlikte artarak devam etmiştir. Türk-İsveç ilişkileri için bir dönüm noktası niteliğinde olan Demirbaş Şarl’ın ziyareti sırasında da bu etkileşimler sanatsal anlamda hız kazanmayı sürdürmüştür. Osmanlı İmparatorluğu’nda Batı Avrupa’daki teknolojik ve sanatsal bazı gelişmelerin keşfedilmesini sağlayan bu ziyaret, Lale Devri ve sonrasında Osmanlı sanatında Rococo ve Barok stili sanat eserlerinin de oluşmasına önayak olmuştur (Önder 57: 2013).

Ocak 1710’da Demirbaş Şarl, İstanbul’a ve devamında Akdeniz yolu ile Mısır’a, ziyaret ettikleri şehirlerin anıtlarını ve nadir eserlerini resmetmek ve anlamak üzere aralarında Cornelius Loos’un da bulunduğu 3 genç subayı yollamıştır (Ådahl et al. 2019).

1711’de Loos, Demirbaş Şarl’ın yanına 250’den fazla eserle geri dönmüştür. 18. yüzyıl İstanbul’unu resmeden önemli belgeler olan Loos’un koleksiyonu, Loos’un (ve de genel olarak İsveç’in) dönemdeki ayrıcalıklı pozisyonun da etkisiyle 18. yüzyıl başlarındaki Ayasofya Camii’ni ve Osmanlı saraylarını resmeden belki de en önemli ve detaylı yabancı eser olmuştur. Ayrıca Loos, İstanbul’daki zamanı süresince İstanbul’un birçok bölgesini ve yapısını, ayrıca şehrin birçok detaylı panoramasını çizmiştir. Bunların yanında bir de haritası vardır (Ådahl et al. 2019).

Demirbaş Şarl, Loos’un eserlerini Osmanlı ve “Yakın Doğu” ile ilgili bir ansiklopedide yayımlamak istemiştir, ancak maalesef 1713’teki “kalabalık” olayı nedeniyle 250’den fazla orijinal eserden sadece 49’u İsveç’e ulaşabilmiştir. Bugün Loos’un eserleri Stockholm’deki Nationalmuseum’da bulunmaktadır (Ådahl et al. 2019).

İsveç ve Türkiye arasındaki sanatsal ve edebi anlamdaki bu etkileşimler, günümüze kadar devam etmiştir. Bundan iki önceki makalede de değinildiği üzere İsveç, Türk romanında göçün artması ile kendine yer bulmuş, İstanbul başta olmak üzere Türkiye ve Türk kültürü, Ekelöf gibi önemli İsveçli yazarların dikkatini çekmeye devam etmiştir. Ayrıca İstanbul, günümüzde de İsveçli diplomatların ilgisini çekmeye devam etmektedir. Eski İsveç Büyükelçisi Sture Theolin’in “A Swedish Palace in Turkey” kitabı da, bunun en son örneklerindendir. 

Mimari

Her ne kadar İsveç, günümüzün Türk mimarisinin oluşmasında İtalyan, Fransız veya Yunan mimarisi kadar etkili olmamışsa da yıllar içinde etkileşimlere rastlamak mümkündür. Demirbaş Şarl’ın ziyaretinin,  tıpkı sanatta olduğu gibi mimaride de Batı Avrupa’da popülerleşen Rococo ve Barok tarzı gibi sanat akımlarından Osmanlıları haberdar ettiği söylenebilir. Günümüz Türkiye’sinde ünlü Palais de Suède başta olmak üzere bazı İsveç yapılarına rastlamak mümkündür.

Palais de Suède:

İsveç Krallığı’nın ülke dışındaki en eski toprak mülkü üzerinde olan Palais de Suède, aynı zamanda İsveç’in bir konsolosluk olarak kullanmak için yaptırdığı ilk binadır (Ericson qtd. in Whitling 9: 2020). Konumu, mimarisi ve tarihi sayesinde şu anki İsveç Konsolosu Peter Ericson’un da belirttiği gibi, Palais de Suède, “İsveç Dışişleri Bakanlığı’nda dünyanın en güzel İsveç ikametgâhlarından biri olarak bilinir”. İsveç-Türkiye ilişkilerinin ne kadar eskiye dayandığının fiziksel kanıtı olan Palais de Suède, 1737’den beri Türkiye’de bulunan İsveç delegasyonunun, bugün Narmanlı Han olarak bilinen binanın karşıtarafındaki araziyi satın alması ve buraya yerleşmesi ile 1757 yılından beri İsveç Konsolosluğu’na ait olan arazidedir. Bugünkü mimari planını büyük ölçüde 1870 yılında yeniden yapılmasına borçlu olan konsolosluk binası, İstanbul’da yaşayan Triesteli mimar Domenico Pulgher tarafından planlanmış ancak iç tasarım büyük ölçüde İsveçli mimarlar tarafından tasarlanmıştır. Bina, İsveçli bir mimar tarafından planlanmamış olsa da bugünkü dış cephesi ile Stockholm’deki Arvfurstens palats’ı anımsatan yönlerini bulmak mümkündür  (Whitling 158: 2020). Her ne kadar Palais de Suède, ilk yapıldığında farklı bir amaçla kullanımda olsa da bugün Arvfurstens palats İsveç Dışişleri Bakanlığı binası olarak hizmet vermektedir.. Ayrıca Palais de Suède’nin bugünkü sarı-turuncu duvar ve yeşil panjurlu dış cephe renkleri yine geleneksel olarak Stockholm mimarisinde görülen renk kalıplarını anımsatmaktadır. Palais de Suède, ev sahipliği yaptığı İsveç delegasyonu ve bina içerisinde İsveçliler tarafından organize edilen birçok etkinlikle iki ülke arasındaki kültürel etkileşimleri katalize etmeye devam etmektedir.

Palais de Suède haricinde İsveç mimarisinin Türkiye’de sınırlı olduğu söylenebilir. Bodrum’da İsveçli mimarlar Thomas Sandell ve Gert Windgärth tarafından tasarlanan yazlık sitenin projesinin  önemli bir kısmı İsveç merkezli firmalar tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu site, İsveç mimarisinin Türkiye’de görüldüğü başka bir proje olarak gösterilebilir. Bu projenin İsveçliler tarafından yüksek ilgi gördüğü, hem SvD başta olmak üzere İsveç medyasınca hem de Muğla-Bodrum yerel gazetelerince fark edilmiştir. İki ülke arasındaki mimari etkileşimin en son örneği ise İsveç Konsolosluğu’nun katkısıyla gerçekleşen ve sürdürülebilir mimariyi İsveç’teki örnekleri ile açıklayan “Woodlife Sweden” paneli olmuştur.

Gastronomi

Son olarak, İsveç ve Türkiye yarım milenyumdur devam eden ilişkileri süresince birbirleriyle gastronomik anlamda da etkileşimde bulunmuşlardır. Bu etkileşimin belki de en popüler örneği, Demirbaş Şarl’ın Türkiye ziyareti sonrasında İsveç’e getirdiği, İsveç mutfağının en popüler yemeklerinden olan ve ülkemizde İsveç köftesi olarak bilinen “kötbullar”ın ortaya çıkmasıdır. İsveçli “kötbullar” tarifinin bu şekilde çıktığı kesin olmasa da genel olarak bu mutfak etkileşimi Türkiye kaynaklı kabul edilmektedir.

Günümüz İstanbul’unda da İsveç ve İskandinav mutfağı kendine yer bulabilmiştir. Türkiye’deki on iki, İstanbul’daki altı Michelin yıldızlı lokantadan biri olan “Mikla”, menüsünde ve isminde İskandinav etkileri taşıyan oldukça başarılı bir restoran olarak gösterilebilir. “Mikla” dışında menüsü ve konsepti İskandinav mutfağından esinlenen, Beyoğlu civarındaki “Nørre” ve “Swedish Coffee Point” de İsveç veya İskandinav mutfağından etkilenmiş kafelere örnek gösterilebilir.

Sonuç

İsveç ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkiler, neredeyse beş yüz yıla dayanan tarihi boyunca iki ülke arasında kültürel etkileşimlerin gelişmesine de önayak olmuştur. İsveçli diplomatların Osmanlı ziyaretleriyle uyanan karşılıklı ilgi, Demirbaş Şarl’ın Osmanlı ziyaretiyle önemli bir noktaya taşınmıştır. Bu ziyaret süresince gelişen etkileşimler sonucu ortaya çıkmış kültürel elementler İsveç ve Türkiye’de kendini göstermeye ve yeni etkileşimler için bir katalizör olmaya devam etmektedir. Bu ziyaret sonucunda daha da yakınlaşan iki ülke, sonraki yüzyıllarda da birbirini etkilemeye devam etmiş, etkileşimler Türkiye’den İsveç’e yapılan göçlerle hız kazanmıştır. İsveç ve Türkiye, dostane ilişkilerini uzun yıllar büyük ölçüde korumuşlardır. Günümüzde bu diplomatik denge, belki de karşılıklı etkileşimlerin sağlıklı olmasını sağlayan en önemli elementtir.

Kaynaklar

Whitling, F. (2020, edited: 2023). Palais de Suède: From Ottoman Constantinople to Modern Istanbul. İsveç İstanbul Araştırma Enstütüsü.

Önder, G. (2013). Diplomats and painters: Cultural encounters between the Ottoman Empire and Sweden. Dragomanen. 55-65, İsveç İstanbul Araştırma Enstütüsü.

Ådahl, K., Renda, G.,  Atasoyet, N., et. al (2019). Cornelius Loos in the Ottoman World. İstanbul İsveç Araştırma Enstütüsü.

Türkiye-İsveç İlişkileri, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı. (2024). https://www.mfa.gov.tr/turkiye-isvec-siyasi-iliskileri.tr.mfa

Teşekkür

İsveç tasarım ve mimarlık müzesi ArkDes Stockholm’den Bay Stefan Mossdfelt’e katkıları ve önerileri için teşekkürler.

“Tack så mycket” till Stefan Mossdfelt på museum för arkitektur och design, ArkDes Stockholm.

Yorum bırakın