İsveç’in Türk Romanına Yansıması

ORÇUN AYDOĞDU
AĞRI İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ’NDE ARAŞTIRMA GÖREVLİSİDİR.

Giriş

            İsveç ile Türkiye’nin ilişkileri oldukça eski zamanlara dayanmaktadır. Belgelere göre iki devlet arasındaki ilk ilişkiler, 1587’de İsveç Kralı III. Johann Sigismund’un Lehistan tahtına aday olduğunda devrin hükümdarı III. Murat’tan destek istemesiyle başlamıştır. III. Murat, bu teklife olumlu yaklaşarak gereken yardımı göstermiştir. 1630 yılında ise ilk İsveç elçisi Paul Strassburgk İstanbul’a gelmiştir (Küçük, 2016: 1).

XII. Charles’ın Osmanlı Devleti’ne sığınmasıyla birlikte İsveç ile Osmanlı ilişkileri daha da önemli bir konuma gelmiştir. İki devlet arasında ticari antlaşmalar imzalanmıştır. İkili ilişkiler zaman içerisinde bazen üst düzey noktaya gelirken bazen azalmıştır. Bunun sebebi umumiyetle maddi sebeplerdir. İsveç-Norveç Kralı II. Oscar’ın II. Abdülhamit zamanında İstanbul’a gelmesi iki devletin ilişkisinde önemli bir noktadır. II. Oscar, İstanbul’dan oldukça mutlu bir şekilde ayrılmıştır. İlerleyen süreçte de ilişkiler belirli ölçüde sürmüştür. Ancak I. Dünya Savaşı sürecinde İsveç’in tarafsızlık politikası izlemesi, iki ülkenin ilişkisinin çok sıkı olmadığına delildir. Öte yandan I. Dünya Savaşı sırasında Ruslara esir düşen Türk askerlerinin memlekete dönmelerinde İsveç’in, özellikle Kızılhaç ve Dışişleri Bakanlığı nezdinde gayret gösterdikleri fark edilmektedir (Küçük, 2016: 2-12).

Cumhuriyet döneminde ise ilişkiler daha olumlu bir düzeyde seyretmiştir. Ekonomik ilişkiler bu bağlamda önemlidir. Ancak İsveç’in “Ermeni soykırımı vardır” ifadesini kullanması, günümüze gelinceye kadar iki devlet arasında önemli bir ayrışma olarak tarihe geçmiştir (Küçük, 2016: 13).

İsveç’in Türk romanına yansıması ise özellikle Cumhuriyet döneminde yaşananlar üzerinden gerçekleşmiştir. Bu bağlamda çalışmada temel teşkil eden Turhan Kayaoğlu’nun Ressam Avni’nin Son Yılı romanı oldukça fazla malzeme vermektedir. Romanın odağında uzun bir süre yurtdışında yaşadıktan sonra Türkiye’ye dönen Avni ve Engin vardır. İsveç’e giden Engin’in orada gördükleri, karşılaştıkları ve bunlara verdiği tepkiler, Türk romanına İsveç’in nasıl yansıdığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Buradan hareketle söylenebilir ki Türk romanında İsveç, umumiyetle kaçışın ve sığınmanın sembolü olmuş bir ülkedir. Özellikle 1980 İhtilali sonrasında İsveç’e giden Türklerin orada yaşadığı sorun ve ikilemler romanlara sirayet ederek roman kurgusunda bir fon olarak kullanılmıştır. İsveç’e giden siyasi sığınmacılar, başlangıçta İsveççeyi öğrenip İsveç kültürüne uyum sağlamayı tercih etmemişlerdir. Bunun sebebi 1980 İhtilali’ne giden süreçte gösterdikleri komitacı bakış açısıdır. Ancak zamanla komitacı bakış açısından bireye yöneldiklerinde, İsveç kültürünü tanıyıp öğrenmeye başlamışlardır. Yaşanan bu dönüşüm, romanlar üzerinden takip edilebilmektedir. Buradan hareketle İsveç’in Türk romanına başlıca üç maddede yansıdığı söylenebilir: İsveç’in Sosyo-Kültürel Yaşamı, İsveç’in Gurbet ile Özdeşleşmesi/Kaçış ve İsveç’e Gidiş Süreci/Prosedürler.    

1. İsveç’in Sosyo-Kültürel Yaşamı

İsveç’in sosyo-kültürel yaşamı farklı boyutlarıyla romanda görülmektedir. İsveç’teki meşhur içkilerden kutlamalara kadar var olan çeşitlilik roman üzerinden okunabilmektedir. Ayrıca İsveççe ve İsveçlilerin devlet algısıyla birlikte onların Türkiye’ye bakışı romanlara yansımış unsurlardır. İki ülkenin birbirinden etkilenmesi de bu bağlamda değinilen yönlerdendir.

1.1. İsveç İçkisi

İsveç Türk romanına yansırken İsveç’teki içki kültürüne temas edilmiştir. Böylece ülkenin eğlence kültürü romana yansımıştır. Engin’in şarap pazarlamak üzere iş adamı olarak İsveç’e gittiğini belirtmesi bu bağlamda kıymetlidir (Kayaoğlu, 2011: 200). Ayrıca Türk romanında İsveç’in meşhur içkisi Absolut’a da değinilmiştir (Kayaoğlu, 2011: 13).

Gerek İsveç’in eğlence kültürüne gerekse de meşhur votkasına temas edilmesi, İsveç’in Türk romanına İsveç’in yalnızca bir yönüyle değil, pek çok farklı yönüyle yansıdığını göstermesi adına kıymetlidir.

1.2. Kutlamalar

İsveç’te yapılan kutlamalar da Türk romanına yansımıştır. Engin’in İsveç’e gittiğinde dikkatini çeken olayların başında 1 Mayıs kutlamaları gelmektedir. Kendisi bir “solcu” olarak oraya gittiğinden gördüğü manzara karşısında şaşkına uğramıştır. Çünkü sosyal demokratlar, komünistler, faşizmi lanetleyenler; eşcinseller, Yahudiler hep birlikte meydanları doldurabilmektedir. Gördüğü manzarayı Türkiye ile karşılaştıran Engin, İsveç’in özgürlükçü ortamına temas ederek Türkiye’deki duruma hayıflanmaktadır: “Ortalıkta yüzlerce metrelik konvoy halinde giden siyah Mercedes arabalar görünmüyordu. Toplar, tanklar, tüfekler ise kimsenin en korkunç düşlerinde bile göremeyeceği şeylerdi.” (Kayaoğlu, 2011: 205-206). Gördüğü bu durum Engin’e garip gelmiştir. Çünkü Türkiye’deki 1 Mayıs kutlamalarına hiç benzememektedir. Buradan hareketle iki ülke arasındaki farklılığı ortaya koymaya çalışan yazar, İsveç’in 1 Mayıs kültürünü etkili bir şekilde yansıtmıştır. Ancak Türkiye’nin belirtilen durumları tecrübe etmesinde yaşanan sosyo-siyasi olayların da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

1.3. İsveççe

Turhan Kayaoğlu’nun romanda belirttiği önemli hususlardan biri, İsveç’e giden Türklerin başlangıçta İsveççe öğrenmeye karşı olan mesafeli tutumlarıdır. Bunun sebebi ise giden Türklerin komitacı bakış açısına sahip olmalarıdır. Onların düşüncesine göre bir süre İsveç’te konaklayacak olan Türkler, zamanı geldiğinde tekrar Türkiye’ye dönerek komitacılık faaliyetlerine devam edecek ve Türkiye’nin “devrimci mücadele”yi benimsemesi için çalışacaklardır. Bu durumun yansıması olarak da “Dünyada topu topu sekiz milyon insanın konuştuğu bir dili öğrenip de ne yapacağız?” bakış açısı Engin başta olmak üzere oradaki Türklerde hakimdir (Kayaoğlu, 2011: 209).

Zaman içerisinde İsveç’teki Türkler arasındaki komitacılık faaliyetleri azalmaya başlamıştır. Herkes kendi kabuğuna çekilerek bireysel bir yaşam sürmeye çalışmıştır. Bunun sebebi ise sürecin istedikleri gibi gitmediğini görmeleri ve komitacılığı kendilerine faydalı değil, zararlı olduğunu anlamalarıdır. Bunun sonucu olarak da “bu yeni toplumda onurlu bir biçimde yaşamanın yollarını bulmak” için çalışmaya başlamışlardır. İlk olarak da İsveççeyi öğrenip topluma adapte olmaya gayret göstermişlerdir (Kayaoğlu, 2011: 209).

Türklerin İsveç kültürüne adapte olmaya İsveççeden başlaması oldukça önemlidir. Çünkü öğrendikleri dil onlara yeni kapılar açmıştır. İsveççenin en iyi öğretildiği yer olarak Stockholm Üniversitesinin gösterilmesi, Türklerin bu konudaki bakışını da yansıtmaktadır. İsveç’in Batı’da “temiz vicdan” olarak anılmasının sebebini ve uzun süre sosyal demokratlarca yönetilip refah içinde yaşamasının sebebini algılamaya başlamışlardır. Çünkü “okumaya ve tartışmaya başladıkça, İsveç’i de tanımaya” başlamışlardır (Kayaoğlu, 2011: 210).

1.4. Devlet Algısı

Türk romanına yansıyan önemli bir husus İsveç’teki devlet algısıdır. Engin’in oradaki gözlemine göre İsveçliler “devlet” kelimesini çok nadir kullanmaktadır. Devlet yerine tercih ettikleri kavram ise “toplum”dur. Bunun sebebi ise “İnsanlar sıradan işlerini yaptırmak için devlet dairelerine gidip aylarca kapı kapı dolaşmıyordu. Kompleksleri büyük, kendileri küçük bürokratların önünde çaresizlikten ya da sinirden titremiyorlardı. Başkente gitmek, adamının adamını bulmak, torpil yapmak, rüşvet vermek gibi alışkanlıklar -zorunluluklar da diyebiliriz ona- bu insanların kavramlar dünyasında yoktu” ifadesiyle ortaya koyulmuştur (Kayaoğlu, 2011: 210). Yazar Türkiye ile İsveç’i kıyaslayarak Türkiye’deki tabloyu ortaya koymayı hedeflemiştir. Buradan hareketle İsveç devlet kurumlarındaki işleyişin şeffaflığı ve kolaylığı gösterilmiştir.

İsveç’te sosyal devlet anlayışı gereği yapılan faaliyetlere de yer veren yazar, Engin üzerinden oradaki şartları göstermiştir. Anlatılanlara göre İsveç’te “refah toplumu, bireyin bütün temel gereksinimlerini karşılıyordu. Eğitim ve sağlık hizmetleri ücretsizdi. Konut ve iş bulma sorunu yoktu. İnsanlar istedikleri yaşta, diledikleri konularda kurslara gidiyor, yeni bilgiler ediniyor ve meslek deneylerini artırabiliyorlardı. Bu temel gereksinimleri karşılanmış insanlar, herkese açık olan hobi atölyelerine gidip seramik, resim, marangozluk, fotoğrafçılık, yelken yapımı, bahçecilik gibi akla gelecek her türlü konuda beceri ve yeteneklerini geliştiriyor, hatta yeni meslekler ediniyorlardı”. Bu durumun sonucu olarak insanlar arasındaki ilişkiler daha sağlıklı yürümektedir. Çünkü temel ihtiyaçları karşılanan insan, birey olarak kendi hobilerine yönelmekte ve çıkar ilişkilerinden ziyade ilgilerine göre tercihlerde bulunmaktadır (Kayaoğlu, 2011: 211).

Bütün bu anlatılanları İsveç’in siyasi iklimiyle özdeşleştiren yazar, İsveç’te partilerin seçim kampanyalarında programlarını açıkladıklarından ve iktidara geldiklerinde yapacaklarını anlattıklarından bahseder. Seçmen ise partilerin bu programlarda vaat ettikleri şeylerin gerekliliğine ve gerçekleştirilebilirliğine bakarak oy vermektedir. Bunun sonucunda bir seçmen her zaman aynı partiye oy vermeyerek farklı partilere de yönelebilmektedir (Kayaoğlu, 2011: 212).

Netice itibariyle Turhan Kayaoğlu’nun İsveç’teki devlet algısını ve partilerin politikalarını anlatmaktaki temel amacı, Türkiye’deki siyasi atmosferi eleştirerek olması gereken durumu ortaya koymaktır. Bu bağlamda İsveç, adeta bir örneklem olarak tercih edilmiştir.

1.5. Türkiye Algısı

Türk romanına İsveç’teki Türkiye algısı da yansımıştır. Bu konuda üzerinde durulan temel argüman, İsveç’te Türkiye’nin yeterince tanınmadığıdır. İsveçli birinin ağzından yazılan satırlarda geçen “Bizim için çok uzaklarda, dünyanın bir ucunda bir yer orası. Bildiğimiz tek şey, sizi kurtardığı için kendisine taptığınız Atatürk diye birisinin olması, bir de arada sırada askeri darbelerin yapılması” ifadesi İsveç’teki Türkiye algısını ortaya koymaktadır (Kayaoğlu, 2011: 212). Romana yansıyan bu bakış açısı, gerçekle de uyuşmaktadır. “Ülke Marka Kişiliği: İsveç’te Türkiye Algısı” başlıklı makalede ortaya konulan hususlar, İsveçlilerin Türkiye algısının Türk romanına yansıdığı fikrini desteklemektedir (Demir, 2019: 177).

1.6. Etkilenme

Edebiyata, Türkiye ile İsveç arasındaki kültürel etkilenme de yansımıştır. Bunun en meşhur örneği Gençlik Marşı olarak bilinen “Dağ başını duman almış” mısraıyla başlayan marştır. Romanda bu marşın İsveç’te çok bilinen bir halk türküsü olduğuna değinilerek etkilenmenin boyutu gösterilmeye çalışılır. Tarihî gerçekle de uyuşan bu durum, Türk romanına yansıyarak gösterilmiştir (Üngör, 1965: 205).

2. İsveç’in Gurbet ile Özdeşleşmesi/Kaçış

Türk romanında İsveç, gurbet ve kaçış ile özdeşleşmiştir. Gurbet umumiyetle İsveç’e giden Türk’ün ailesine olan özlemi üzerinden yansıtılırken kaçış ise siyasi boyutta ele alınmıştır.

2.1. Gurbet

Türk romanında İsveç gurbet ile özdeşleşmiştir. Bunun sebebi Türklerin İsveç’e umumiyetle siyasi nedenlerle gitmeleridir. Engin de bunlardan biridir. Engin’in İsveç’e gitmesi, çok sevdiği kızından ayrılması anlamına gelmektedir. Yedi yıl kızıyla görüşemez. Bu da tabii olarak gurbet ve özlemi oluşturur. “İnsan hem bir suçluluk duygusu hem de umarsızlık içinde kıvranır durur. Bir yandan da o kahredici özlem” ifadesiyle oluşan psikolojik yapı anlatılmaya çalışılır (Kayaoğlu, 2011: 175).

2.2. Kaçış

İsveç’in Türk romanında kaçış ile özdeşleşmesi, özellikle 12 Mart Muhtırası ve 12 Eylül Darbesi sonucunda gerçekleşmiştir. Ülkeden kaçanların bir kısmı İsveç’e sığınmıştır. Engin de 1980 İhtilali sonrasında İsveç’e kaçtığında onu havaalanında 1971 Muhtırası’ndan kaçan bir Türk karşılaşmıştır. Bu durum, İsveç’in Türk romanında kaçış ile anılmasına sebebiyet vermiştir. 

3. İsveç’e Gidiş Süreci/Prosedürler

Türkler’in siyasi sebeplere bağlı olarak İsveç’e gitmesinin sonucunda İsveç’e sığınma sürecinde yaşanan zorluklar ve uygulanan prosedürler de Türk romanına yansımıştır. Özellikle prosedürlerin ayrıntılı bir şekilde anlatılması, sürecin birçok yönünün romana yansıdığına delildir.

3.1. İsveç’e Gidiş Süreci

Romanda anlatılanlara göre İsveç’e siyasi sebeplerle giden Türklerin izlediği yol, öncelikle Bulgaristan sınırından geçmektir. Ardından Sırbistan’ın Belgrad şehrine geçiş yapılmaktadır. Orada İsveç Konsolosluğu’na gidilip vize başvurusunda bulunulur. Başvuru formu doldurulurken önceden haberleşilen ve İsveç’te bulunan bir tanıdığın adı ile adresi yazılır. Bu süreç ortalama bir ay sürer. Giden kişilerin bakış açısı ise “hâlâ kızını ve ülkesini terk ettiğine inanamadan” ifadesiyle özetlenmiştir (Kayaoğlu, 2011: 199).

3.2. İltica Prosedürleri

Engin, Stockholm’e indiğinde hemen Komite’nin lokaline gitmiştir. Oradaki Türk arkadaşlarıyla konuşup özlem gideren Engin’e geçici bir süre kalacak ev ayarlarlar. Hemen ardından iltica başvurusunda bulunmak için Engin’i polise götürürler. Burada iltica prosedürleri anlatılmaya başlanır. Anlatılanlara göre, “Polise gitmek, ayrıntılı bir biçimde sorguya çekilmek anlamına geliyordu. İltica isteğinde bulunan kişinin kabul edilebilir gerekçeleri olduğunu kanıtlaması gerekiyordu” (Kayaoğlu, 2011: 206). Süreçten korkan Engin, bir problem çıkmasından endişe etmektedir. Ancak arkadaşları onu teskin ederler. Çünkü İsveç polisi siyasi sebeplerle oraya göç eden insanlarla fazlasıyla karşılaşmıştır. Bunun sonucunda “Türkiye solunu” iyice tanımıştır. Önceden İsveç’e gelen Türklerin anlattıkları da İsveç polisinin süreci öğrenmesini sağlamıştır. “Türkiye solunun bütün tarihini, TKP’nin kuruluşundan bu yana bütün fraksiyonları, kimin ne yaptığını, her şeyi biliyorlar” cümlesi durumu özetlemektedir (Kayaoğlu, 2011: 207).

İlticada mühim olan noktayı Engin’e şöyle anlatırlar: “İlticayı garantilemek, hayatının ne kadar çok tehlikede olduğunu kanıtlamak için abartılı hikâyeler anlatırsan hemen anlıyorlar” (Kayaoğlu, 2011: 207). Bu da iltica başvurusunda abartılı ifadelerde bulunulmaması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Sonuç

Sonuç olarak söylenebilir ki İsveç’in Türk romanına yansıması üzerine daha birçok araştırma yapılabilir. Örnek aldığımız metin haricinde Zülfü Livaneli’nin Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm romanında olduğu gibi bu konuyu işleyen romanların bulunması önemlidir. Görülen metinlerden hareketle, İsveç’in Türk romanına yansıması umumiyetle kaçış ve mukayese üzerinden olmuştur. Siyasi sebeplerle İsveç’e giden Türkler üzerinden kaçış mefhumu ele alınırken giden insanların orada gördükleri ve yaşadıkları üzerinden Türkiye ile mukayese gerçekleştirilir. Böylece bir nevi Doğu-Batı karşılaştırması ortaya konur. Türkiye’nin değişmesi için belirli adımların atılması İsveç örneği üzerinden anlatılmaya çalışılır.

Kaynaklar

Demir E. “Ülke Marka Kişiliği: İsveç’te Türkiye Algısı”. Journal of Yasar University. 14/54, 168-179, 2019.

Kayaoğlu T. Ressam Avni’nin Son Yılı. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2011.

Küçük E. Türkiye-İsveç İlişkileri (1918-1938). Ankara: Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Doktora Tezi, 2016.

Üngör E. Türk Marşları. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1965.

Yorum bırakın