Kutay Yavuz
Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü mezunu ve fotoğrafçıdır.
Kutay Yavuz’un Kraliçe II. Elizabeth’in cenaze törenine tanıklığını yayınlarken Sn. Yavuz’un fotoğraflarını yayın izni için Yarının Kültürü olarak teşekkür ediyoruz. Bu yazının devamında tüm fotoğraflara ulaşabilirsiniz.
17 Eylül Cumartesi günü Londra Heathrow Havalimanı’na iniş yaptım. Uçağın kapısından çıkar çıkmaz gördüğüm ilk yazı “Terminal 2 – The Queen’s Terminal” oldu. Meğer burası kraliçeye adanmış bir terminalmiş. Tesadüf mü demeli bilmem. Pasaport kuyruğu ve ardından bagaj alımına yürüdüğüm esnada pek çok ekran Kraliçe Elizabeth’in gençliği ve yaşlılığını gösteren anma görselleriyle doluydu. Bütün bunlar yetmezmiş gibi arkadaşımın Wanstead’deki evine gitmek için kullandığım toplu taşıma henüz yeni açılmış bir tren hattıydı: Elizabeth Line.

Telif hakkında sahip fotoğraf.
İngiltere’ye gelme sebebim York Üniversitesi’nde sinematografi üzerine yüksek lisans yapmak. Üniversite’nin açılış tarihi 19 Eylül’dü, ben de 17 Eylül’de gelip iki gün Londra’da kalmak, ardından trenle York’a geçmek üzere biletlerimi ayarlamıştım. İki hafta önce kraliçenin ölüm haberi geldi ve yaklaşık bir hafta önce cenazenin 19 Eylül Pazartesi günü yapılacağı açıklandı. Gidişime bir gün kala ailemle konuştuğumda biletimi ek ücret ödeme pahasına salıya ertelemeye karar verdim. Yetmiş yılda bir olan bu olayı kaçırmayı istemiyordum, zaten okulumda o gün yapılacak bütün etkinlikler iptal edilmişti.
O sabah metroda ve de sokaklarda neredeyse bütün dükkanlarda kraliçenin fotoğrafını ve anma mesajlarını gördüm, öyle ki bir kuir barında bile kraliçenin farklı renklerdeki elbiseli fotoğrafları sırasıyla gökkuşağı oluşturacak şekilde sıralanmıştı. Bunlar hem hoş hem de garip geldi. Yedi yıl önce Dubai’ye gittiğimde orada burada şeyhlerin fotoğraflarını görmeyi yadırgamış, “Bu devirde bu nedir?” demiştim. Aynısını kraliçe için düşündüğümde Doğulu ve Batılı monarklara bakış açımızdaki ikiyüzlülük bir kez daha belirgin oldu. Hoş, Arap ülkelerinde henüz yüz yıl önce İngiliz desteğiyle kimi aşiretlerin kurduğu hanedanlarla yüzlerce yıllık geleneğe sahip Avrupa monarşilerini aynı kefeye koymak hata olur. Yine de monarşiyse monarşi, cumhuriyetçi bir insan olarak buna da karşı olmam gerekirdi, değil mi? İngilizlerin yaptıkları PR’ın başarısı burada kendini gösteriyor.

Telif hakkında sahip fotoğraf.
Westminster Köprüsü’nde gördüğüm ilk manzara bütün vücudunu kaplayan bayraklarla dolu bir takım giymiş, başında bayraklı bir şapka olan, elinde de onlarca bayrak sallayan yaşlı bir adamdı. Bir cenaze ortamından ziyade millî bir bayramdaymışçasına coşkulu duruyordu. Köprünün parlamento meydanı yönündeki çıkışı atlı polisler tarafından kapatılmıştı. Onlarla konuştuğumuzda bize hiçbir şey göremeyeceğimizi, etraftan dolaşarak Hyde Park’a gitmemizi önerdiler. Bu esnada köprüde ve etraftaki yollarda pek çok spiker elinde mikrofonuyla hazırdaydı.
Westminster’dan Hyde Park’a kadar giden yol zahmetliydi. Takip ettiğim kalabalıkla birlikte sık sık karşılaştığımız bariyerlerden dolayı yan sokaklara dönmek insana 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı etrafından dolanmaya çalışmak gibi hissettiriyordu; elbette polisler çok nazikti. Kalabalık içerisinde İngilizler kadar yabancılar; özellikle Asya, Orta Doğu ve Afrika ülkelerinden gelmiş kimi turist, kimi de İngiltere vatandaşı olan binlerce insan vardı. Dahası görev yapan polislerin çoğu göçmenlerden oluşuyordu. 70 yıl boyunca İngiliz İmparatorluğu’nun pek çok sömürgesini yönetmiş, pek çoğunun bağımsız oluşuna tanıklık etmiş olan Kraliçe Elizabeth’in cenazesinin güvenliğinin sağlanması yine günümüzde Commonwealth denen bu sömürgelerden gelenler sayesinde oluyordu, bu da kaderin bir cilvesi midir ki? Bana daha garip gelen ise polisler için bir sakal ya da şapka kuralı olmayışıydı: Selefi sakallı mı ararsınız, başına Hint sarığı bağlamış olan mı? Türkiye’de yıllarca süren tartışmaların aksine İngilizler bu duruma alışmış görünüyordu, yine de ben yadırgadım: Resmî görevde olan insanların dinlerini, ideolojilerini belli eden herhangi bir göstergeyi taşımamaları gerektiğini düşünüyorum. Bütün bunların yanı sıra polislerin çoğunun oldukça esprili olduklarını söylemeliyim. Sık sık bariyerlerin ötesini görmeye çalışanlara “Burada görebileceğiniz hiçbir şey yok” diye seslendiler, kimisi bunu bıkmış şekilde yapıyordu ve insan o bıkkın sesi duyunca gülüyordu.
Hyde Park’taki devasa ekrandan canlı yayını takip eden kalabalık oldukça çeşitliydi: Bir tarafta düzgün giyinmiş, ellerinde ya da sırtlarında Birleşik Krallık bayrağı taşıyan, oldukça duygulu görünen ve marşlara eşlik edenler; diğer taraftaysa benim gibi sırf tarihe tanıklık etmek isteyen turistler, hatta piknik örtüsünü serip prosecco’larını içenler vardı. Saat 12’yi göstermek üzereyken kraliçe için iki dakikalık saygı duruşu anonsu yapıldı. Öncesinde bandodan, bizim 10 Kasım’larda duymaya alışık olduğumuz tarzda kısa bir marş çalındı, ardından herkes iki dakika boyunca sessiz durdu. Sessizlik sona erdiğinde alkışlar eşliğinde artık kraliçeye değil krala referansla God Save the King çalmaya başladı, kimi vatansever görünen insanlar sözlere eşlik ettiler. Günün belki de en ikonik anı buydu.
Cenaze taşınmaya başladığında Hyde Park’ın köşesinden top atışları yükseldi ve bunu canlı görme fırsatı buldum. Atışlar bitince bir grup atlı asker geçit yaptı ve kraliçenin tabutunun kaideden indirilip arabaya bindirileceği anıta doğru gittiler (biz bu olayı yine ekrandan izleyebildik). Bu işlem gerçekleştikten sonra araba kraliçenin gömüleceği Windsor Kalesi’ne doğru yola çıktı ve Hyde Park’taki kalabalık da yavaşça dağıldı.
Westminster semtindeki pek çok pub oldukça doluydu, hatta sokağa taşmışlardı. Bu pub’larda tören canlı yayımlanıyordu ancak insanlar neşeli görünüyordu. Kalabalık sokaklarda yürürken çoktan sarhoş olmuş, neşeyle şarkı söyleyen kimi orta yaşlı İngilizler gördüm. Aralarında “Arkadaşlar Kraliçe öldü, biraz saygılı mı olsak?” gibi bir soru geçtiğinde birisi “O da bugünü böyle geçirmemizi isterdi canım!” yanıtını verdi. Türkiye’de olsak ve böyle bir ortamda bu insanları kameraya çekip sosyal medyaya koysak birkaç saat içinde büyük bir linç fırtınasının ardından tutuklanacaklarını düşünmemek elde değildi. İçki içip eğlenmek İngilizlerin kültürüne bu kadar içkin olunca böyle hareketler belli ki yadırganmıyor, cenazeye gelmiş kimi rütbeli emekli askerleri de ellerinde birayla bağırarak şarkı söyleyip birbirleriyle şakalaşırlarken gördüm, görmekle kalmadım, tanışıp sohbet de ettim.

Telif hakkında sahip fotoğraf.
Londra’nın pek çok sokağı akşama dek trafiğe kapalı kaldı, böylece en ünlü meydanlarda, caddelerde ve köprülerde asfaltın üzerinde yürümek ve arabalardan boşaltılmış görünen bu kentin tadını çıkarmak mümkün oldu. On iki yıl önce bir dil okulu için geldiğimde gördüğüm pek çok yeri bir kez daha ziyaret etme fırsatı buldum. Oldukça fazla yürüdüm ve sonunda yine törenin canlı yayımlandığı bir pub’a oturup yemek yedim. Trafik ve hâlâ kapalı olan birkaç kısım dışında hayat normale dönmüştü. Buckingham Sarayı’na giden yol da açıldığında saraya kadar kalabalığı takip ettim. Burada polislerden biri kalabalığa bariyerlerin arkasında sarayın güvenliğini sağlayan iki kadın polisi göstererek “Bütün gün çalışan bu polisler için bir alkış alabilir miyiz?” diye seslendi ve hepimiz onları alkışladık. Sarayın duvarlarına ve parmaklıklarına yerleştirilmiş pek çok çiçek, anma mesajı ve çocuklar tarafından çizilmiş resmi izleyerek alandan çıkış yaptım ve bu yorucu olduğu kadar güzel günü tamamlayarak Wanstead’e geri döndüm. İngiltere’deki yolculuğum bu ülkenin yetmiş yıllık bir döneminin son buluşuna denk gelmişti. Bundan sonrası neler gösterecek bilinmez ama kimi tahminlerim var. Güncel pek çok anket monarşiye desteğin hâlâ genel nüfusta yüzde altmışın üzerinde olduğunu, ancak bu oranın gençlerde yüzde otuz üçe kadar düştüğünü gösteriyor; benzer şekilde cumhuriyete destek de yüzde on sekizden yüzde otuza yükseliyor. Kraliçe bütün günahlarına karşın İngilizler için birleştirici bir figür, bir tür büyükanneydi. Charles ile bunun aynı şekilde devam edeceğini düşünmüyorum. Bu devirde monarşi zaten sorgulanırken kadın değil erkek bir monark, hele ki Charles gibi çok daha az sevilen bir figür insanların monarşiyle bağlarını daha da zayıflatacaktır. Bu elbette bir anda olmayacak ancak önümüzdeki yirmi otuz yıl içerisinde artık bu sistemin ciddi şekilde tartışıldığını, hatta kimi politikacıların referandumu gündeme getirdiklerini görmemiz işten bile değil. Her ne kadar bütün bu törenler insanlarda bir bağlılık yaratıyorsa da her geçen gün daha fazla İngiliz vergilerinin buraya gitmesini sorguluyor. Bunca yıllık monarşinin yok olduğunu kendi yaşam süremizde görür müyüz bilmesem de bu akımın süreceği apaçık ortada.

Telif hakkında sahip fotoğraf.

Telif hakkında sahip fotoğraf.

Telif hakkında sahip fotoğraf.
Elizabeth sonrası monarşinin varlığının kat kat daha fazla sorgulanacağı düşüncesindeyim benzer şekilde. İzleyip göreceğiz. Sayende tarihte önemli bir ana harika kareler ve güzel bir anlatı ile eşlik ettik. Emeğine sağlık
BeğenLiked by 1 kişi